(a) (bir kimseyi) yalnız bırakmak, kendi haline terketmek.
Leave him alone, for he wants to rest. (b)
k.d. rahatsız/taciz etmemek, musallat olmamak.
The youngsters wouldn't leave the dog alone, and he finally turned on them: Gençler köpeğe musallat oldular, sonunda köpek de onlara saldırdı.
birinin peşini bırakmak
Fiil
birinin yakasını bırakmak
Fiil
birini rahat bırakmak
Fiil
birini kendi haline bırakmak
Fiil
birini rahatsız etmemek
Fiil
birinin yakasından düşmek
Fiil
birini yalnız bırakmak
Fiil
birşeye müdahale etmemek
Fiil
(daha kötüye gitmemesi için) işi olduğu gibi bırakmak, daha fazla kurcalamamak.
fazla üstelememek, fazla üzerine varmamak, fazla zorlamamak, olanla yetinmek.
(daha kötüye gitmemesi için) işi olduğu gibi bırakmak, daha fazla kurcalamamak.
(yolunda giden bir işe) dokunmamak, kendi haline bırakmak.
(a) karışmamak, rahatsız/taciz etmemek.
Let me alone for that: Sen o işi bana bırak. (b) … şöyle
dursun, … bir tarafa.
He was too tired to walk, let alone run: Koşmak şöyle dursun, yürümeye mecali yoktu.
(a) karışmamak, dokunmamak, kendi haline bırakmak.
Let me alone (Leave me alone): Bana karışma,
beni kendi halime bırak.
Let him alone: Ona dokunma/bırak onu. (b) bir yana, şöyle dursun, nerde kaldı (ki).
Honesty, let alone honor, was not in him: Şeref şöyle dursun, onda dürüstlük namına bir şey yoktu.
birini rahatsız etmemek
Fiil
birinin yakasından düşmek
Fiil
birinin yakasını bırakmak
Fiil
birinin peşini bırakmak
Fiil
birini kendi haline bırakmak
Fiil
birini rahat bırakmak
Fiil
birşeye müdahale etmemek
Fiil
halinden memnun olmak, mevcut durumu değiştirmekten kaçınmak.
fazla üstelememek, fazla üzerine varmamak, fazla zorlamamak, olanla yetinmek.
bir tutumda yalnız kalmak
Fiil
kendi haline bırak politikası
İsim
kendi haline bırakma politikası
İsim
ama kamarada tek kişi kalmak istemesi fiili
gemiyle yolculuk yapan bir kişinin tek kişilik ücret ödememek için kamarayı paylaşmayı kabul etmesi