1. fiilinin geçmiş zamanı.
  2. Fiil gelmek.
    I came home late last night. He has just come from Paris.
    Easy come easy go: Haydan
    gelen huya gider.
    Let them all come: Varsın hepsi gelsin/Gelecekleri varsa görecekleri de var.
    to come: önümüzdeki, gelecek.
    in the time to come: gelecekte, istikbalde.
    for ten years to come: gelecek on yıl içinde.
    He will be two come May: Mayısta iki yaşına basacak.
    come July and we'll be swimming: Temmuz gelsin, yüzeriz.
  3. Fiil varmak, ulaşmak, vasıl olmak.
    to come to a place: bir yere varmak.
    What will come of it?
    Sonu nereye varacak/sonu ne olacak?
  4. Fiil yaklaşmak.
    Night is coming on: Akşam yaklaşıyor/akşam oluyor.
  5. Fiil görünmek, gözükmek, göze çarpmak.
    The light comes and goes.
  6. Fiil erişmek, yetişmek, ulaşmak, çıkmak, uzanmak.
  7. Fiil vaki olmak, vukua gelmek.
    … to come : gelecek.
    the film to come: gelecek program.
    the
    world to come: öbür dünya, ahret.
  8. Fiil (piyasada) mevcut olmak/bulunmak, (piyasaya) gelmek.
    Toothpaste comes in a tube.
  9. Fiil akla gelmek.
    The idea just came to me.
  10. Fiil yayınlanmak, çıkmak.
  11. Fiil çıkmak, doğmak, neşet/zuhur etmek, (bir sebepten) ilerigelmek.
    This comes of carelessness. to come of a good family.
  12. Fiil (belirli bir hale/duruma) gelmek, erişmek.
    to come into popular use.
    to come to one's senses:
    aklını başına toplamak/ayılmak.
  13. Fiil hakkından/üstesinden gelmek, becermek.
    He is coming along well with his work.
  14. Fiil dünyaya gelmek, doğmak.
    The baby came at dawn.
  15. Fiil … olmak, …laşmak.
    to come expensive/cheap: pahalı/ucuz olmak.
    A dream that came true: Gerçekleşen
    bir rüya.
    Things will come clear if we are patient: Sabredersek işler düzelir.
  16. Fiil beli gelmek, orgazma varmak.
  17. Fiil yapmak, ifa/icra etmek.
    How did you come to do that? Nasıl oldu da bunu yaptın(ız)?
  18. Fiil dikkati çekmek, ihtar etmek için “bana bak! haydi!” anlamında kullanılır:
    come, that will do!
    Haydi, yeter artık!
    Come, come! = Come now! Haydi canım! Amma yaptın ha! Haydi bakalım!
ipliği pazara çıkmak Fiil
trajik bir şekilde ölmek Fiil
işleri kötü gitmek Fiil
şanssızlığa uğramak Fiil
harcayacak parası olmak Fiil
aklına esmek Fiil
aklına esmek aklından geçirmek Fiil
(a) kendi malına sahip olmak, asıl sahibini bulmak, (b) lâyık olduğu mevkie erişmek, (c) kendi alanına/ihtisasına girmek.
hakkını almak Fiil
(a) gururu kırılmak, (b) burnu sürtülmek, (c)
argo attan inip eşeğe binmek.
başına gelmek.
planlarını açıklamak Fiil
planlarını açıklamak Fiil
çevresiyle ilgilenmek, başkalarile dostluk kurmak, kabuğundan çıkmak.
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Fiil
ayağa fırlamak Fiil
(a) aklı başına gelmek, aklını başına toplamak, (b) ayılmak, açılmak.
alacaklılarıyla anlaşmaya varmak Fiil
alacaklılarıyla anlaşmak Fiil
alacaklılarıyla uzlaşmak Fiil
tahammülünün son haddine gelmek Fiil
tahammülün son haddine gelmek Fiil
inkisarı tutmak Fiil
birinin sırası geldi (ceza, zahmetli bir iş vb. de).
His number is up: Sıra şimdi onun/yandı/mahvoldu.
haydan gelen huya gider
nasıl oldu ?
ahiret, cennet, öbür dünya.
2050 yılına geldiğimizde Zarf
takvimler 2050'yi gösterdiğinde Zarf
(a) (vaki) olmak, vukubulmak.
The accident came about because you were driving recklessly. (b)

den. dönmek, yön değiştirmek, yol/rota değiştirmek, volta etmek.
The wind has come about to the north.
yabancı ülkeye gitmek Fiil
(a) rasgelmek, tesadüf etmek, beklenmeyen anda karşılaşmak, tesadüfen bulmak.
I've just come across
a beautiful poem in this book. (b) etkimek, etkili/müessir olmak, başarı sağlamak, beklenen etkiyi yaratmak, hüsnü kabul görmek.
Your speech came across very well. (c)
come across as …
k.d. … gibi gözükmek, … gibi gelmek, … intıbaını uyandırmak.
He came across (to me) as (being) quite a nice person really. (d)
come across with
argo (ihtiyaç halinde) para/bilgi vermek, ödemek, teslim etmek, sakladığını çıkarıp vermek.
Wealthy relatives who come across with a couple of thousand dollars.
hazine bulmak Fiil
biriyle karşılaşmak Fiil
birine tesadüf etmek Fiil
birşeyi rastlantı eseri bulmak Fiil
birşeyi keşfetmek Fiil
yüzdürmek Fiil
oturduktan sonra yüzmek Fiil
(a) dönmek, tekrar gelmek, (b)
argo (söyleneni) tekrarlamak, bir daha söylemek.
come again? Efendim? Ne dedin(iz)?
karşı gelmek/ karşı koymak, çarpışmak.
canlanmak, neşelenmek, coşmak.
(a) gelişmek, ilerlemek.
How's your work coming along? İşin nasıl gelişiyor (nasıl gidiyor)?
He's
coming along nicely with his French: Fransızcası epeyce ilerliyor. (b) iyileşmek, (sağlığı) düzelmek.
Mother's coming along nicely, thank you. (c) tesadüfen vaki olmak, karşısına çıkmak.
Take every chance that comes along: Karşına çıkan her fırsattan yararlan. (d) takip etmek, arkasından gitmek.
You go now, I'll come along later. (e) eşlik/refakat etmek, birlikte gelmek/gitmek.
He asked me to come along to keep him company. (f)
come along! = come on (now)!
k.d. Haydi! Haydi bakalım! Çabuk ol! Gayret et!
yanaşmak, bordaya gelmek.
gelip gitmek Fiil
dağılmak, darmadağınık olmak, kendiliğinden parçalanıp dökülmek.
I picked up the old book and it just
came apart in my hands.
fikrini değiştirmek.
After our argument she finally came around: İtirazımız üzerine fikrini değiştirdi.
ikna olmak, razı olmak, yola gelmek.
He'll come round to our way of thinking: just leave him alone.

You'll soon come round to my way of thinking: Yakında benim dediğime gelirsin.
Fiil
ayılmak, kendine gelmek. Fiil
sükûnet bulmak, sakinleşmek, (öfke/ağrı/sızı vb.) geçmek.
Leave him alone and he'll soon come round.. Fiil
dolaşıp gelmek, yolu uzatmak/dolaştırmak, etrafını dolaşmak.
We came round the fields as we didn't
want to go through the woods in the dark..
Fiil
barışmak, kavgaya son verip anlaşmak. Jim and
Mary often argue, but it doesn't take long to come round.. Fiil
yine/tekrar gelmek.
The time has come round to get out winter clothes: Kışlık elbiseleri çıkartma zamanı yine geldi. Fiil

come about ile ayni anlama gelir. (gemi/rüzgâr) yön/rota değiştirmek.
The ship came round to sail into port.. Fiil

come over ile ayni anlama gelir. ziyaret etmek.
come around/over and see us sometime.. Fiil

argo (kadın) âdet görmek, aybaşı olmak. Fiil
şaşırtmak Fiil
(a) erişmek, ulaşmak, elde etmek.
Put the food where the cat can't come at it. (b) varmak, vasıl
olmak.
It was a long time before we came at the truth. (c)
come for ile ayni anlama gelir. saldırmak, üstüne yürümek.
He came at me with a knife. (d) anlamak, kavramak.
The sense of an unfamiliar word is hard to come at.
(a) ayrılıp /bırakıp gelmek.
When did you came away from the party? (b) (bir şey) sökülmek, yerinden
çıkmak.
I touched the handle and it came away from the door in my hands.
(a) dönmek, geri gelmek, (b) anımsamak, hatırlamak.
It all comes back to me now: Şimdi herşeyi tekrar hatırlıyorum.
(a) anımsamak, hatırlamak, hatıra gelmek.
It's suddenly came back to me where I saw you last.

It all comes back to me now: Şimdi hepsini hatırlıyorum.
To come back to what I was saying: Ha, onu söylüyordum/(Şimdi) söylediklerime dönelim. (b)
k.d. eski haline gelmek, eski formunu bulmak, eski mevkiine/vaziyetine dönmek.
come back into favor: yeniden rağbet kazanmak, tutulmak, sevilmek. (c) geri dönmek, tekrar gelmek, avdet etmek.
Do you think long dresses will ever come back? (d)
come back at/with
argo terslemek, paylamak, ağzının payını vermek, ters/aksi cevap vermek.
After John's unkind remark about her clothes, Jean came back at him with an angry remark.
hülyadan vazgeçmek Fiil
(a) daha önemli olmak, başta/daha önce gelmek.
One's family comes before one's job. (b) gündeme
alınmak, görüşülmek, bakılmak.
Your case comes before the court tomorrow: Senin davaya yarın bakılacak.
birşeyin huzuruna çıkmak Fiil
arkadan gelmek Fiil
araya/aralarına girmek, birbirinden ayırmak.
Parents came between lovers.
iki kişi ara sına girmek Fiil
(a) elde etmek, ele geçirmek, bulmak, kazanmak.
How did he ever come by so much money? Jobs are hard
to come by with so many people out of work. (b) önünden/yakınından geçmek, uğramak, ziyaret etmek.
to come by the house: eve uğramak.
I heard him come by: Geçtiğini duydum. (c) come across (a). (d) edinmek, tesadüfen elde etmek.
How did you come by that wound in your arm?
(bir yerden) para gelmek Fiil
ikrar/itiraf etmek, gerçeği söylemek, suçu kabullenmek.
Come clean! İtiraf et!
itiraf etmek, gerçeği söylemek.
yanaşmak Fiil
(a) inmek, aşağı gelmek.
come down to breakfast. (b) miras kalmak, intikal etmek.
This song
comes down us from the 10th century. (b) ucuzlamak, (fiyatı) inmek/düşmek.
Prices are coming down. I don't think meat will come down this year. (c)
argo (uyuşturucu madde kullandıktan sonra) kendine gelmek, (ilâcın) etkisinden kurtulmak. (d) (itibarını/haysiyetini/toplumdaki mevkiini) yitirmek, kaybetmek, gözden düşmek, (e) yıkılmak, çökmek, düşmek.
The roof came down on our heads. (f) (şehirden köye/çiftliğe vb.) gelmek.
The landowner comes down from London twice a year to visit his farms. (g)
Brit.üniversiteyi bitirmek, mezun olup ayrılmak, (h)
come down in favor of someone = come down on the side of someone/something: desteklemek, lehinde karar vermek.
The industrial court came down on the side of the employers. (i)
come down handsomely: cömert davranmak, değerini takdir etmek, iyi fiyat biçmek, (j)
come down in the world: (maddî durumu) düşmek, idbara uğramak.
birini çok ağır eleştirmek Fiil
pahalıya mal olmak Fiil
birinci olmak Fiil
uçarak gelmek Fiil
hızla gelmek Fiil
tehditle üzerine yürümek.
birini almak için gelmek Fiil
çıkmak, vukubulmak, rastgelmek, tesadüf etmek.
(a) meydana çıkmak, öne atılmak, adaylığını koymak, gönüllü olarak bir işe talip olmak.
Only 2 people
have come forward for election to the committee. (b) satışa/kullanılmaya hazır olmak.
How many cars are expected to come forward this month?
üniversiteyi yeni bitirmiş olmak Fiil
…'li olmak.
Where do you come from? Nerelisin(iz)?
I come from Sivas: Sivaslıyım.
benimle aynı mahalleden olmak Fiil
dışardan gelmek Fiil
yoluna girmek Fiil
sonu iyi bitmek Fiil
tatlıya bağlanmak Fiil
sonunda düzelmek Fiil
düzelmek Fiil
pahalıya mal olmak.
davetkâr
cilveli
acı şekilde idrak etmek Fiil
(a) içeri girmek, (b) (moda, meyve vb.) çıkmak, moda olmak.
When did the short skirt come in?
(c) (yarışta/müsabakada) gelmek, derece almak.
come in first/second/third etc.: birinci/ikinci/üçüncü vb. gelmek.
My horse came in third: Atım üçüncü geldi. (d) (işte/oyunda) yer almak, (işe/oyuna) katılmak, iştirak etmek, ortaya çıkmak, zuhur etmek. (e)
get in ile ayni anlama gelir. seçilmek, iş başına/iktidara gelmek.
If the Worker's Party comes in at the next election, a lot of industry will be state owned. (f) gelmek, muvasalat etmek.
Has the train come in yet?
That's just where the mistake comes in: İşte hata burada!
Where does the joke come in? Şaka bunun neresinde/Bunun neresi şaka? (g) (deniz) yükselmek, kabarmak.
The tide is coming in: Met yükseliyor.
The sea is coming in, so don't stay on the sand long. (h) (irat olarak) gelmek, geliri olmak.
There's very little money coming in at present, so we'll have to be careful what we spend. (i)
come in handy: elverişli/kullanışlı olmak.
come in useful: yararlı/faydalı olmak.
This material will come in useful one day, so don't throw it away. (j) durumu … olmak, rolü/menfaati … olmak.
And where do I come in? Ya ben ne olacağım? Benim durumum ne olacak? (içerleme ifade eder). (k)
when one's ship comes in: (bir kimse) zengin olunca.
yarışı ikinci olarak tamamlamak Fiil
(a) (mirasa) konmak, varis olmak.
He came into a large fortune when his father died. (b) başlamak,
(durumunda) olmak, alınmak, katılmak, girmek.
come into fashion: moda olmak.
come into existence: vücut bulmak, var olmak.
come into flower: çiçeklenmek, çiçek açmak.
come into someone's mind: aklına gelmek.
come into consideration: nazarı itibara alınmak.
come into sight: görünmeye başlamak. (c)
come into one's own: gerçek benliğini bulmak, şöhret/itibar/kudret vb. kazanmak, kendini/yeteneğini göstermek.
He didn't really come into his own until he'd won the election for party leader.
miras tevarüs etmek Fiil
talep edilmek Fiil
oluşmak Fiil
gözde olmak Fiil
hizmete girmek Fiil
görünmek Fiil
mirasa konmak Fiil
piyasaya gelmek Fiil
çok faydalı olmak Fiil
çok iyi olmak Fiil
Pazartesi günü geldiğinde Zarf
bu Pazartesi Zarf
yaklaşmak, yanına/yakınına gelmek.
(a) (soy/aile)den gelmek.
She comes of a good family. (b) sonuç vermek, sonuç/netice çıkmak.
I
don't know if any good will come of your actions: Bilmem ki bu yaptıklarından iyi bir sonuç çıkar mı? (c)
come of age: reşit olmak, ergenlik çağına/sinni rüşte ermek.
birşey sonucunda ortaya çıkmak Fiil
(a) vaki olmak, vukua gelmek, cereyan etmek.
The wedding came off as planned. (b) sona ermek,
sonuna erişmek, işin içinden sıyrılmak, kurtulmak.
to come off with honors. (c) kopmak, düşmek, sökülmek.
A button came off my coat.
to come off one's horse: attan düşmek. (d) başarmak, muvaffak olmak.
Their attempt to shoot the king did not come off. (e) bit(ir)mek, sona er(dir)mek, (temsil vb. na) son vermek.
This play's been such a failure that it's coming off next week.
He came off victorious: Zaferle bitirdi. (f)
come off badly: başarısızlığa uğramak, berbat etmek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
başaramamak Fiil
en iyi olmak Fiil
birşeyin üzerinden düşmek Fiil
tarafsızlığını bırakmak Fiil
(a) gelişmek, ilerlemek.
How's your work coming along? İşin nasıl gelişiyor (nasıl gidiyor)?
He's
coming along nicely with his French: Fransızcası epeyce ilerliyor. (b) iyileşmek, (sağlığı) düzelmek.
Mother's coming along nicely, thank you. (c) tesadüfen vaki olmak, karşısına çıkmak.
Take every chance that comes along: Karşına çıkan her fırsattan yararlan. (d) takip etmek, arkasından gitmek.
You go now, I'll come along later. (e) eşlik/refakat etmek, birlikte gelmek/gitmek.
He asked me to come along to keep him company. (f)
come along! = come on (now)!
k.d. Haydi! Haydi bakalım! Çabuk ol! Gayret et!
(a) (sırası gelince) sahneye çıkmak.
The next player came on 5 minutes later. (b)
k.d.
sırası gelmek, icabına bakılmak, … ile meşgul olunmak.
Your case comes on tomorrow: Yarın sizin davanıza bakılacak. (c)
k.d. başlamak, yaklaşmak.
There's a storm coming on: Fırtına yaklaşıyor.
It came on to rain/to snow
Brit. Yağmur/kar başladı.
If it comes on to rain we sahll get wet. (d) come along (a, b, d, e), (e) come across (a). (f) haydi! ne olur! lütfen gibi anlamlarda birisini ikna etmek için kullanılır:
come on! Go with us to the movies! Ne olur, bizimle sinemaya gel. (g)
argo etki bırakmak, etkilemek, izlenim yaratmak.
She comes on a bit too strong for my taste. (h) sabırsızlık, tahammülsüzlük, inanmama, şaşkınlık, hayret vb. ifade ader. Türkçe “amma da yaptın ha! hoppala! haydi be sen de! yok canım! deme be!” gibi deyimlerle tercüme edilebilir.
Aw, come on! You can't expect me to swallow that story! Haydi be sende, o martavalı bana yutturamazsın!
göze çarpıcı bir şekilde giyinmek Fiil
hayret verici ilerleme göstermek Fiil
birini arzuladığını açıkça belli etmek Fiil
açılmak Fiil
(a) dışarı çıkmak.
to come out of a room. (b) yayınlanmak, intişar etmek.
When does John's
new book come out? (c) meydana çıkmak, duyulmak, yayılmak.
It came out that she'd been stealing from her friend. (d) gözükmek, görünmek, zuhur etmek, (çiçek) açmak.
The stars came out as soon as it was dark. (e) (anlam/manâ) anlaşılmak, açık/vazıh olmak.
The meaning of his speech didn't come out well. (f) fotoğrafta) çıkmak.
Mary always comes out well in pictures. (g) (fotoğraf) develope edilmek.
The pictures I took last week didn't come out yet. (h) (genç kız) ilk defa toplantılara gitmek, sosyeteye takdim edilmek.
Jane is coming out next spring. (i) (işaret, leke, renk) çıkmak, kaybolmak.
I've washed this shirt twice, but the ink still hasn't come out. (j) işi bırakmak, çalışmayı reddetmek.
The workers in every factory are coming out in support of the dismissed men. (k) derece/mevki almak, … gelmek.
I came out first in the examinations. (l) çıkmak.
My answer to the question came out right: Soruya verdiğim yanıt doğru çıktı. (m) sonuçlanmak, sonuç vermek, sona ermek.
The fight came out badly.
kurdeşen olmak Fiil
birşeye sonuç teşkil etmek Fiil
kendine güven kazanmak Fiil
birşey öne sürmek Fiil
(a) vaki olmak, vukua gelmek, başına (bir hal) gelmek.
What's come over him? Ona ne oldu? (b)
(uzaktan/denizaşırı) gelmek.
When did you first come over to England? (c) fikir veya taraf değiştirmek, (casus) karşı tarafa geçmek, katılmak, dehalet etmek.
He'll never come over to our way of thinking. (d) uğramak, ziyaret etmek.
come over and see us sometime. (e)
Brit. (hasta vb.) olmak, … lanmak.
I came over ill, so I had to lie down: Hastalandım ve yatmaya mecbur oldum. (f) come across (b), (g) (ânî bir sıkıntı, şiddetli bir duygu vb.) üzerine çökmek.
A feeling of faintness/strange feelings came over me. (h)
come it over someone: hükmetmeye kalkışmak.
Don't try to come it over me: Bana hükmetmeye kalkışma!
birşey intibaı bırakmak Fiil
birden bire utangaçlığa bürünmek Fiil
sonu iyi bitmek Fiil
tatlıya bağlanmak Fiil
yoluna girmek Fiil
düzelmek Fiil
sonunda düzelmek Fiil
(a) kanmak, razı olmak, yola gelmek.
He'll come round to our way of thinking: just leave him alone.

You'll soon come round to my way of thinking: Yakında benim dediğime gelirsin. (b) ayılmak, kendine gelmek, (c) sükûnet bulmak, sakinleşmek, (öfke/ağrı/sızı vb.) geçmek.
Leave him alone and he'll soon come round. (d) dolaşıp gelmek, yolu uzatmak/dolaştırmak, etrafını dolaşmak.
We came round the fields as we didn't want to go through the woods in the dark. (e) barışmak, kavgaya son verip anlaşmak. Jim and
Mary often argue, but it doesn't take long to come round. (f) yine/tekrar gelmek.
The time has come round to get out winter clothes: Kışlık elbiseleri çıkartma zamanı yine geldi. (g)
come about ile ayni anlama gelir. (gemi/rüzgâr) yön/rota değiştirmek.
The ship came round to sail into port. (h)
come over ile ayni anlama gelir. ziyaret etmek.
come around/over and see us sometime. (i)
argo (kadın) âdet görmek, aybaşı olmak.
(a) come around, (b) (gemi) rüzgâr yönünde seyretmek.
birşeyin etkisinden sıyrılmak Fiil
koşarak gelmek Fiil
eksik gelmek, yetişmemek, erişememek.
karşı cinsten eşlik eden olmadan toplantıya gelmek Fiil
kuvvetlenmek Fiil
hayret verici ilerleme göstermek Fiil
tirfillenmek Fiil
(a) (başarı ile) bitirmek/sonuca varmak, (b) umduğu gibi gelmek/çıkmak, beklenen sonucu almak.
Have
your examination results come through yet? (c) tehlikeyi atlatmak, paçayı kurtarmak, kurtulmak, sıyrılmak, geçirmek.
to come through an illness: hastalığı atlatmak.
He came through a difficult operation.
He came through without a scratch: Burnu bile kanamadan kurtuldu. (d)
come through with: (isteneni/bekleneni) yapmak, başarmak, becermek, elde etmek.
He came through with the money he needed to buy that house. (e) içine geçmek, nüfuz etmek, arasından sızmak.
The rain has come through his clothes. (f) (kumaş/elbise vb.) delinmek, yırtılmak.
birşeyin etkilerinden kurtulmak Fiil
birşeyi sağlamak Fiil
(a) gelmek, ulaşmak, varmak.
to come to a decision: bir karara varmak.
to come to an end:
son(un)a gelmek, bitmek.
I have come to believe that … : Şu kanaate vardım ki …
when it came to my knowledge: öğrenince, muttali olunca.
When he came to know him: Onu tanıyınca.
Now that I come to think of it: Şimdi (bu meseleyi) tekrar düşününce.
It (all) comes to that … : Sonuç/özeti şudur …
I came to like/hate him: Sonunda ondan hoşlandım/nefret ettim.
What are things coming to: Bunun sonu ne olacak/Bu işlerin sonu nereye varacak?
What is X coming to: X'in hali (akibeti) ne olacak? (X'in durumu kötüye gittiği zaman sorulur).
How does the door come to be open? Nasıl olur da kapı açık kalır?
He will never come to much: Birşey başaracağı yok/Pek bir şey yapamayacak.
He will come to no good: Beceremeyecek. (b) gelmek, erişmek.
The water came to my waist. (c) baliğ olmak, ulaşmak, tutmak.
The bill came to 300 dollars.
What does the total come to: Toplamı ne tutuyor? (d) (birdenbire) aklına gelmek, hatırlamak.
Then the answer came to me. Suddenly the words of the song came to me. (e) (bir çareye/karara) varmak, erişmek, (f) başlamak, (g)
den. orsa etmek, (h) beklemek, kalmak.
You've got a big surprise coming to you: Seni büyük bir süpriz bekliyor.
The house came to me on my father's death: Babam ölünce ev bana (miras) kaldı.
kendine gelmek, ayılmak, şuuruna hâkim olmak.
durmak Fiil
sona ermek Fiil
şans eseri birşey yapmak Fiil
rastlantı eseri birşey yapmak Fiil
birşey yapmak için gelmek Fiil
düzene gelmek Fiil
iktidara gelmek Fiil, Siyaset-Ulusl. İlişkiler
durmak Fiil
biri tarafından fark edilmek Fiil
tanınmak Fiil
başarı kazanmak Fiil
toplanmak, bir araya gelmek.
yaklaşmak Fiil
ilerlemek Fiil
(a) gerçekleşmek, doğru çıkmak, (b) filizlenmek.
gerçekleşmek, doğru çıkmak.
a dream that comes true .
(a) idare/kontrol edilmek, … tarafından yönetilmek, …'e bağlanmak, idaresine girmek.
This committee
will come under the new Education Department. (b) maruz kalmak, uğramak, karşılaşmak.
We came under heavy gunfire.
to come under someone's influence: birisinin etkisi/nüfuzu altına girmek. (c) … (başlığı) altında bulunmak.
What heading does this come under? Buna ne başlık vereceğiz?
ithamlara maruz kalmak Fiil
haberi olmak Fiil
(a) (zamk) açılmak, (b)
argo (iş) bozulmak.
(diş) dolgusu çıkmak.
(yapışık şey) ayrılmak, çözülmek,
argo müşkülât çekmek.
(a) çıkmak.
come up to the surface again: tekrar suyun yüzüne çıkmak. (b) söz konusu edilmek,
ele alınmak, üzerinde görüşülmek, ortaya atılmak.
Your question came up at the meeting. (c) gündeme alınmak.
The farm bill comes up for a vote next Monday. (d)
Brit. (okula/üniversiteye) kaydolunmak, başlamak, yatılı girmek.
He came up to the university. (e) (piyango vb.) çıkmak, vurmak, isabet etmek.
My number will never come up. (f) (olay) olmak, vukua gelmek.
I'll let you know if anything comes up. (g) (toplumdaki yeri, mevkii, rütbesi) yükselmek, (h) yaklaşmak, yanına gelmek.
He came up and said: “Pleased to see you.” (i) (temizlendikten vb. sonra) -leşmek, … olmak.
The silk dress came up beautifully: İpek elbise temizlenince güzelleşti. (j)
come up in the world: hayat standardı yükselmek, zenginleşmek. (Tersi:
come down in the world). (k) kusmak.
bir sorunla karşılaşmak Fiil
(a) raslamak, tesadüfen karşılaşmak/bulmak, keşfetmek, meydana çıkarmak, rastgelmek.
to come upon
a secret: bir sırrı keşfetmek/meydana çıkarmak. (b) (korkuya vb.) kapılmak.
Fear came upon him: Korkuya kapıldı. (c) iddia etmek, (hak) talep etmek.
to come upon someone for a sum of money: birisinden alacak iddia etmek.
to come upon someone for $ 1000 damages: birisinden $1000 tazminat talep etmek. (d) aklına gelmek, hatırlamak.
It came upon me that I had seen that man before: O adamı daha önce gördüğümü hatırladım.
birini gafil avalamak Fiil
üstün gelmek Fiil
(birşeyin sonucu olarak) meydana gelmek, sonucunu doğurmak, birlikte vaki olmak, birbirini izlemek, gerektirmek.

The increase of traffic that comes with new roads.
(a) yetkisine girmek.
That doesn't come within my duties: O benim görevim değil. (b) kapsamına/tarif şümulüne girmek.
neden, niçin, ne sebeple, nasıl oluyor da.
how come you never visit us anymore? how come you didn't call last night?