yanlı
haberdar etmek, uyarmak, ikaz etmek.
The merchants were advised of the risk: Tüccarlar rizikodan haberdar edilmişlerdi.
yanlı
(a) karşısında, önünde, (b) ileride, üstün.
materially ahead of other countries: maddeten öbür DEVAMINI OKU
ülkelerden üstün/ileride.
ahead of one's time: zamanına göre ileri, ilerlemiş. (c) -den önce.
We got there ahead of other guests: Oraya öbür misafirlerden önce vardık. GİZLE
en aşağı.
It cost him all of $50: Ona en aşağı 50 dolara mal oldu.
elverişli/müsait olmak, elvermek.
A premise that allows of only one conclusion: Bu önermeden tek DEVAMINI OKU
bir sonuç çıkar.
The matter allows of no delays: İşin gecikmeye tahammülü yoktur. GİZLE
yüzünden, sebebiyle, nedeniyle.
It's all along of you: Hep senin yüzünden!
We weren't invited, DEVAMINI OKU
all along of your rudeness: Senin kabalığın yüzünden davet edilmedik.
All along of this change: Bu değişiklik nedeniyle. GİZLE
beraberinde, yanında, refakatinde.
You come along of me to the store: Benimle beraber mağazaya gel.
exchange kambiyo senedi tutarı
...'in cemaziyelevveli İsim
...'in geçmişi İsim
birazcık, bir nebze, bir miktar.
Do you ever see anything of him: Onu hiç gördüğünüz var mı?
If DEVAMINI OKU
he is anything of a gentleman he will apologize: Efendi adamsa özür diler.
Are you anything of a musician: Müzikten anlar mısınız? GİZLE
akıllı, ferasetli, zeki, müdrik.
desteklemek, lehinde konuşmak.
The boss didn't approve of the plan: Patron, planı desteklemedi.
… hususunda, … ile ilgili olarak.
apropos of the preceding statement: evvelki beyan ile ilgili olarak.
ilişkin olarak
filanca konuda
-den/-dan itibaren.
As of April 30th, we will be on daylight saving time: 30 Nisandan itibaren DEVAMINI OKU
yaz saatine geçeceğiz.
as of today/tomorrow/mext month: bugünden/yarından/gelecek aydan itibaren.
as of right: kanunen.
All that money is yours as of right: Kanunen bu para sizindir/senindir. GİZLE
derhal, hemen, derakap.
yoksun, mahrum.
barren of tender feelings: merhametten yoksun.
... sebebiyle Zarf
...'den ötürü Zarf
... hasebiyle Zarf
...'den dolayı Zarf
... dolayısıyla Zarf
(vaki) olmak, (başına bir şey) gelmek.
What has become of him? Ona ne oldu?
What became of DEVAMINI OKU
your old car? Eski arabanı ne yaptın?
I don't know what will become of her: Onun başına ne geleceğini bilemem. GİZLE
bilistifade
sakınınız
...dan doğma ...
mütevellit
satıcıdan alınan mal veya hizmetler için fatura tutarında borçlanıldığı anlamına gelir
fatura başlığı
(bir kimseyi) alışkanlığından/iptilâsından vazgeçirmek.
Doctors keep trying to break him of his dependence on the drug.
(a) yapabilir, muktedir, kadir, kabiliyetli.
a man capable of judging art. (b) anık, müstait, DEVAMINI OKU
meyyal, mümkün.
a situation capable of improvement: düzeltilmesi mümkün bir durum.
That's capable of being misunderstood: Bu yanlış anlaşılabilir.
He's capable of murder: O, cinayet işlemeye müstaittir. GİZLE
eliyle vasıtasıyla, dikkatine.
saygılı, hürmetkâr.
careful of the rights of others.
(a) (soy/aile)den gelmek.
She comes of a good family. (b) sonuç vermek, sonuç/netice çıkmak.
I DEVAMINI OKU
don't know if any good will come of your actions: Bilmem ki bu yaptıklarından iyi bir sonuç çıkar mı? (c)
come of age: reşit olmak, ergenlik çağına/sinni rüşte ermek. GİZLE
müteşekkil
ibaret
mürekkep
tasavvur etmek, tasarlamak, anlamak, kavramak.
oluşmak Fiil
teşekkül etmek Fiil
ibaret olmak Fiil
müteşekkil
ibaret
teşekkül
yapılı
yoksun bırakmak, mahrum etmek, elinden almak, kaybettirmek.
to be deprived of one's rights: haklarından DEVAMINI OKU
yoksun bırakılmak.
to deprive a man of life.
She has been deprived of sight for some years: Senelerdir gözü görmüyor (gözlerinden mahrum kaldı). GİZLE
layık
müstahak
-den yoksun/mahrum, -sız.
a region destitute of trees: ağaçsız bir bölge.
destitute of children: DEVAMINI OKU
çocuksuz.
The cruel man was destitute of human feeling: Gaddar adam insanî duygulardan yoksundu. GİZLE
aşırı bir durumda olmak Fiil
beğenmemek Fiil
tenkit etmek, kabul etmemek, başka fikirde/kanaatte olmak, karşı/muhalif/aleyhinde olmak.
He disapproves DEVAMINI OKU
of mothers going out to work, in fact he disapproves very strongly. GİZLE
beğenmemek, hoşlanmamak, doğru/uygun/münasip bulmamak.
The boy disapproved of going to school in summer.
(a) halletmek, sonuçlandırmak, intaç etmek, tamamlamak, (b) bertaraf etmek, başından savmak, elden çıkarmak, DEVAMINI OKU
satmak, hibe etmek, vermek, (c) yoketmek, imha etmek, defetmek.
dispose of those old newspapers. GİZLE
... üzerinde tasarrufta bulunmak Fiil, Hukuk
satılmış
kullanılıp atılmış
bertaraf edilmiş
...'i yok sayma İsim
(elbisesini) soymak, çıkarmak, çıkarıp atmak.
The police divested the impostor of his stolen uniform and fake decorations.
mahrum etmek, (mal, hak vb.) elinden almak.
Citizens were divested of their right to vote.
yoksun, mahrum.
a life empty of happiness. empty of pity/compassion.
(a) çılgınca âşık olmak, meftun olmak, sevdaya tutulmak, sevgi ile yanıp tutuşmak.
to be enamor = DEVAMINI OKU
enamoured with a lady. (b) gözü başkasını görmemek, dalmak, kendini vermek/kaptırmak.
He's so (much) enamor = enamoured of his own plan that he won't listen to me. GİZLE
her biri
belirti, işaret, emare, alâmet.
There ares evidences that somebody has been liiving here. His flushed DEVAMINI OKU
look was visible evidence of his fever. GİZLE
… hariç/müstesna, … dışında, … hesaba katılmaksızın/çıktıktan sonra, -den gayri.
a profit of ten percent, DEVAMINI OKU
exclusive of taxes: vergiler çıktıktan sonra yüzde on kâr.
the hotel charges $60 a day, exclusive of meals: yemek hariç günde 60 dolar otel ücreti.
from 1 to 10 exclusive: 1'den 10'a kadar (1 ve 10 hariç). GİZLE
(bir fikri vb.) destekleyen, savunan, müdafaa eden.
an exponent of the opinions of Freud.
ifade eden, alâmet, işaret.
a look expressive of gratitude. A baby's cry may be expressive of hunger or pain.
...'in neslinin tükenmesi İsim
...'in soyunun tükenmesi İsim
el ile yoklamak Fiil
çok seven
-sız/-siz, -den muaf/masun/âri
. free from worry: endişesiz.
free of taxes: vergisiz, vergiden DEVAMINI OKU
muaf.
free from criticism: eleştirmeden masun.
free from care: bakım istemeyen.
free from pain: ağrısız.
free from noise: gürültüsüz.
free of error: yanlışsız, hatasız. GİZLE
...'in sıklığı İsim
korkan, korkar.
to be frightened of: -den korkmak. ödü kopmak.
Some people are frightened of DEVAMINI OKU
thunder, others of snakes. GİZLE
dizi, sıra, çevreleyen şeyler.
a fringe of trees stood round the pool.
garkolmuş, dalmış, meşgul.
She was full of her own anxieties. full of plans for the future.
cömertçe vermek, esirgememek, hasretmek.
tepeleme
...'in altın çağı İsim
'dan habersiz
bihaber
habersiz
... yerine
aykırı
işitmek Fiil
öncelikler listesi
etek dolusu
mamul
yapılı
çoğu
...'in yerlisi İsim
aksine hareket
aksi ne hareket
...'in normale dönmesi İsim
...'den habersiz Sıfat
(bir şeyin) karşıtı
...'in eserleri İsim
of
kulaçlık Denizcilik
of
veya
on ilgecinin kısaltılmış şekli:
man-o'-war gibi.
of
-in/-ın/-ün/-un, -nin/-nın/-nün/-nun.
the color of her dress: elbisesinin rengi.
the leaves DEVAMINI OKU
of the tree: ağacın yaprakları. GİZLE
Edat
of
-den/-dan (yapılmış/seçilmiş/ibaret vb.).
one of us: içimizden biri.
a dress of silk: ipek(ten DEVAMINI OKU
yapılmış) elbise.
one of his last poems: son şiirlerinden biri. GİZLE
Edat
of
… dolu/yüklü/taşıyan (Bu anlamda kullanılınca çok defa Türkçeye çevrilmez):
a bag of potatoes DEVAMINI OKU
bir çuval patates.
a ship of steel: çelik yüklü gemi. GİZLE
Edat
of
(miktar/çokluk bildiren sözcüklerden sonra) -lik/-lık/-lük/-luk (Bu anlamda bazen Türkçeye çevrilmez): DEVAMINI OKU

2 kg of sugar: 2 kg şeker.
a glass of water: bir bardak su.
4 km of bad road: 4 km(lik) bozuk yol.
How many hours a day of actual lessons? Günde kaç saat(lik) ders? GİZLE
Edat
of
tarihlerde ayın önüne gelir:
the 19th of May: 19 Mayıs (Mayısın 19 u). Edat
of
-li/-lı vb. (ihtiva eden anlamında).
an apartment of 4 rooms: 4 odalı daire. Edat
of
kimlik, sınıf, kategori, mülkiyet, menşe, asıl vb. bildirir:
The City of Paris: Paris şehri.
The DEVAMINI OKU
King of Sweden: İsveç Kralı.
the property of the church: kilise malı.
a girl of good family: iyi bir aile(nin) kızı. GİZLE
Edat
of
(saat/zaman bildirirken) -den önce, -ye kadar, … kala.
20 (minutes) of five (= 20 to five): (Saat) beşe 20 kala. Edat
of
… tarafından/için.
It was very mean of you to insult her: Ona hakaret etmek senin için çok ayıp. Edat
of
bakımından, … a.
to be fleet of foot: ayağına çabuk/çevik olmak. Edat
of
… ile (sebep bildirir).
(Do something) of one's own free will: Kendi isteği ile (bir şey yapmak). DEVAMINI OKU

of oneself/itself: kendiliğinden.
It didn't happen of itself: Kendiliğinden olmadı. GİZLE
Edat
of
(a) -lik, -li.
An area of mountains: Dağlık bölge.
A man of ability/of talent: Yetenekli/hünerli DEVAMINI OKU
kişi.
Ann of London: Londralı Ann.
of note: önemli, itibarlı. (b) … (adlı).
the City of Ankara: Ankara şehri. GİZLE
Edat
of
(nadiren) esnasında, -ları … leyin, … de/da.
They always like to go there of an evening: Oraya DEVAMINI OKU
daima akşamları gitmekten hoşlanırlar.
of recent years: son yıllarda.
of late: son zamanlarda. GİZLE
Edat
of
(sebep vb. bildirir): -den/dan.
to die of hunger: açlıktan ölmek.
cure someone of a disease: DEVAMINI OKU
birini hastalıktan kurtarmak. GİZLE
Edat
of
sıfattan sonra şu özel anlamda kullanılır:
How kind of John to buy the tickets: John'un biletleri DEVAMINI OKU
alması çok nazik bir harekettir.
It's very annoying of Government to have raised the tax on fuel: hükümetin yakıt vergisini artırması esef edilecek bir olaydır. GİZLE
Edat
of
-ce/ca, … tarafından.
loved of all men: herkesçe sevilen.
beloved of his family: ailesi tarafından sevilen. Edat
of
hakkında, hususunda, -e dair (bu anlamda çok defa çevrilmez):
stories of his travels: (onun) seyahat DEVAMINI OKU
hikâyeleri.
to think highly of his proposals: tekliflerini ciddiyetle düşünmek.
speak of it later: o hususta sonra konuşmak. GİZLE
Edat
of
-e mahsus/ayrılmış/tahsis edilmiş (çok defa çevrilmez).
a day of rest: istirahat günü. Edat
of

have” yerine kullanılır:
He should of gone = He should have gone.
OF
. = Old French.
avantajlı
(yasal hakların elde edildiği) reşitlik çağı, sinni rüşt.
to be/come of age: reşit olmak, sinni rüşte erişmek.
esas sözleşme maddeleri İsim
karakterli
vicdani
hatırlı
hintli
ıraklı
ahlaksız
önemli
meşhur
önemli Sıfat
kaçınılması mümkün olmayan
merkez dışında
resmen tescilli
roma
romanya
rusya
ipekli
şunun
kabilinden
şunun
bunun
şimdiki
bugünkü
OF.
. = Old French.
merak saikasıyla
yanlı
yararlanma süresi
geçerlik süresi
dörtte bir
kokmak Fiil
ne olursa olsun
andırma
andırış
... bilinci İsim
bizar
bazı
oldukça
masalcı
yanlı
çalmak Fiil
binlerce
...'in dörtte üçü İsim
bahsetmek Fiil
bihaber
akla hayale gelmeyen
tasavvur edilemez
zikredilmemiş
sözü edilmemiş
akılda olmayan
umulmadık
beklenmedik
...'in kullanım yerleri İsim
...'in kullanım alanları İsim
...'in kullanıldığı alanlar İsim
...'in kullanım amaçları İsim
...'in kullanıldığı yerler İsim
layık
reva
müstahak
  1. pooh
  2. pish
  3. ugh ! Oof ! (expressing disgust
of
Ouch ! ow ! oof

Türkçe Sözlük (Kubbealti Lugati)

  1. Bezginlik, sıkıntı, ... eder, üf

of
Usanç, sıkıntı, ... şikâyet vb
 
 
Bize Ulaşın
Geri-bildirimde bulunun