always

  1. Adverb daima, her zaman, her fırsatta, her vesile ile, hep, istisnasız.
    He always works on Saturdays. The
    sun always rises in the east.
  2. Adverb ebediyen.
    I will always love you.
  3. Adverb gerekirse, icabında, lüzum hasıl olursa, hini hacette.
    She can always move back with her parents:
    Gerekirse ebeveyni ile dönebilir.
    There is always my car: Gerekirse benim arabam var.
    There's always tomorrow: Bugün olmazsa yarın olur (Daha vakit var).
  4. Adverb sürekli olarak, biteviye, aralıksız, fasılasız.
    Nearer, always nearer he came: Biteviye yanıma sokuldu.
ödemelerinde hep gecikmek Verb
görevlerini daima yerine getirmek Verb
bir şeyi daima kendine kural edinmek Verb
daima yüzer halde
her zaman olduğu gibi Adverb
her zamanki gibi Adverb
daimi olarak
-den başkası/gayri(si), … hariç/müstesna.
Everyne was tired, always excepting Ali (= Ali was not tired):
Aliden başka herkes yorgundu.
her an hazır
eksik etmemek Verb
hep söylediğim gibi Adverb
hep dediğim gibi Adverb
her zaman dediğim gibi Adverb
her zaman söylediğim gibi Adverb
her kadının peşine takılır olmak Verb
hep kusur bulmak Verb
ikide bir hastaneye girip çıkıyor olmak Verb
birine hep yük olmak Verb
oy hakkı için daima ön planda olmak Verb
daima hareket halinde olmak Verb
daldan dala konmak Verb
sürekli hareket halinde olmak Verb
hep kavgaya hazır olmak Verb
daima yardıma hazır olmak Verb
her birine kara çalmaya çalışmak Verb
bir kavgada daima ön safta olmak Verb
bir kavgada daima ön safhada olmak Verb
hazırcevap olmak Verb
hazır cevap olmak Verb
açık hat Communication
onlar hep aynı fikir dedirler Noun
hep aynı teraneyi/nakaratı okumak.
He is always harping on that: Hep aynı nakaratı okuyor.