attraction

  1. Noun çekicilik, çekme, cazibe.
    Work has little attraction to me: Bence iş pek çekici değil.
    sexual
    attraction: cinsî cazibe.
  2. Noun alımlılık, güzellik, büyü.
    He found it difficult to escape the subtle attraction of her strange personality:
    Onun garip şahsiyetinin gizli cazibesinden kurtulmanın çok zor olduğunu anladı.
  3. Noun eğlence (programı/yeri), atraksiyon.
    the great attraction of the day: günün büyük eğlencesi.
  4. Noun eğlendiricilik, bir şeyin hoşa giden/eğlendiren/zevkli tarafı.
    The chief attractions of the evening
    were the good drink and witty conversation: Akşamın hoşa giden tarafı nefis içki ve zarif, nükteli konuşmalardı.
  5. Noun, Physics çekim, çekme kuvveti.
    gravitational/magnetic/electric attraction.
  6. Noun umuma mahsus eğlence.
gişe birincisi olmak Verb
gişe birincisi olmak Verb
ticari açıdan başarılı film Cinema
cazibe merkezi Noun
çekim merkezi Noun
fuarın cazibesi Noun
fuarın cazibesi Noun
çekicilik alanı
büyük cazibe
pek çekiciliği olmamak Verb
belirli bir tarihi döneme ait yapıların çağdaş sağlık ve güvenlik sistemleriyle donanımı
pusula sapması
manyetik çekim
çekme kutbu
spekülatif yatırım çekiciliği
turistin ilgisini çeken şey