(a) avare/serseri bir hayat süren.
John has lost his job and went on the bum. (b)
argo ahlâksız, (c)
argo keşmekeş, darmadağınık, pejmürde.
The room is on the bum again.
(a) tembelce zaman öldürmek, (b) sürtmek, sürtüklük yapmak, âvâre dolaşmak, keyif için seyahat etmek.
(araba ile vb.) başıboş/serseriyane dolaşmak, gayesiz gezinmek.
We were just bumming along the road.
(a) tembelce zaman öldürmek, (b) sürtmek, sürtüklük yapmak, âvâre dolaşmak, keyif için seyahat etmek.
borç sebebiyle tutuklama ile görevli icra memuru
haksız yere çekilen hapis cezası
mecburî tahliye, zorla çıkar(ıl)ma.
When they began to cause a disturbance they were given a bum's rush.
kabaca kovma, kapı dışarı etme, sepetleme.
He gave the job seekers the bum's rush.
haksız ceza, işlemediği bir suçtan mahkûmiyet.