en çok, en fazla, en ziyade.
the most votes: oyların en çoğu.
the most money: en çok para,
paranın en çoğu.
The storm did most damage to the houses on the edge of the cliff. Which is most: 10, 20 or 40?
Adjective
çoğunlukla, ekseriya, birçok hallerde, çoğu (hallerde).
most exercise is beneficial.
Adjective
pek çok, hemen hemen hep(si).
I visited most (of the) countries in Europe: Avrupa ülkelerinin
pek çoğunu gezdim.
most of his time is spent travelling: Vaktinin çoğu seyahatte geçiyor.
Adjective
(en) büyük miktar/sayı/kısım, en yüksek derece.
most of it is true: Büyük kısmı/çoğu doğrudur.
I finished most of the work: İşin büyük kısmını bitirdim.
Noun
çokluk, çoğunluk, ekseriyet, kısmı küllî.
most of his writing is rubbish: Yazdıklarının çoğu saçmadır.
Noun
en fazla.
The most this room will sit is 150: Bu salonda en fazla 150 kişi oturabilir.
the most one can hope for: insanın en fazla umabileceği şey.
Noun
insanların çoğunluğu, ekseri kimseler, çoğu kimse.
to be happier than most: çoğu kimselerden daha
mutlu olmak.
most people think so: Çoğu kimse böyle düşünüyor.
Noun
azami derecede.
to make the most out of sth: (a) bir şeyden azamî derecede yararlanmak.
It's a lovely day, let's make the most of it: Bu güzel günü kaçırmayalım (Bu güzel günden mümkün olduğu kadar yararlanalım).
We haven't much fuel, we must make the most of it: Yakıtımız az, idareli kullanmalıyız. (b) son derece önem vermek, önemini abartmak/izam etmek.
make the most of a story: bir hikâyeyi ballandıra ballandıra anlatmak.
Noun
(ikiden fazla heceli sıfat ve belirteçlerden önce) en (fazla/ziyade/büyük/çok).
This is the most comfortable hotel in town: Şehrin en konforlu oteli budur.
She was the most beautiful girl I 've ever seen: Şimdiye kadar gördüğüm kızların en güzeliydi.
That was the most difficult question. NOT: Bu anlamda
most belirteci duygu, düşünce vb. gibi manevî değerler belirten sıfat ve zarflarla kullanılır, maddî bir nitelik için kullanılmaz. Örneğin
most attractive, most convincing, most persuasive, most certainly vb.'denir, fakat
most tall, most quickly denmez.
Adverb
hemen hemen, aşağı yukarı, yaklaşık olarak.
We go there most every week: Hemen hemen her hafta oraya gideriz.
Adverb
olsa olsa, en ziyade, en fazla, -den fazla değil, haydi bilemedin, taş çatlasa.
Our food supply will last only two months or, at the most, three: Yedek erzakımız en fazla iki, haydi bilemedin (taş çatlasa) üç ay yeter.
She is at most 25 years old: Olsa olsa/en fazla 25 yaşındadır.
The repairs to your car will cost $90 at the most: Arabanın tamiri 90 dolardan fazla tutmaz.
olsa olsa, en ziyade, en fazla, -den fazla değil, haydi bilemedin, taş çatlasa.
Our food supply will last only two months or, at the most, three: Yedek erzakımız en fazla iki, haydi bilemedin (taş çatlasa) üç ay yeter.
She is at most 25 years old: Olsa olsa/en fazla 25 yaşındadır.
The repairs to your car will cost $90 at the most: Arabanın tamiri 90 dolardan fazla tutmaz.
birinin en zayıf yanı olmak
Verb
çok nazik safhaya girmiş bulunmak
Verb
en büyük sorunu ücretler konusunda çıkarmak
Verb
en acil şeylerle uğraşmak
Verb
genellikle, genel olarak, umumiyetle, ekseriyetle, başlıca.
çoğunlukla, ekseriya, ekseriyetle, çok defa, en çok, esas itibarıyla.
The attempts were for the most part unsuccessful.
en etkin bir biçimde kullanmak
Verb
bir şeyin en iyisini elde etmek
Verb
Haşmetmaab Kral Hazretleri.
Her gracious Majesty Queen Elizabeth.
Birçok hallerde ekseriyetle, ekseri ahvalde.
bir şeyden azami yararlanmak
Verb
mümkün olduğu kadar yararlanmak/fayda/çıkar sağlamak, kendine yararlı hale getirmek.
durumdan elden geldiği kadar yararlanmak
Verb
bir fırsattan azami yararlanmak
Verb
olanaklarından azami fayda elde etmek
Verb
elbette, muhakkak, mutlaka, şüphesiz.
I shall most certainly attend the meeting: Toplantıya mutlaka geleceğim.
ilk harekete geçen taraf
Law
ekonomik açıdan en avantajlı teklif
Noun, Contracts
en fazla tercihe şayan ülke
diğer ülkelere tanınan kolaylıkları anlaşmayı imzalayan ülkeye de sağlayan şart
büyük bir olasılıkla
Adverb
çok büyük bir ihtimalle
Adverb
bir gazetenin son nüshası
Noun
en büyük belirtici sayak: bir sayının en solundaki sayak/rakam.
kıs.:
MSD. least significant digit
Noun
en değerli oyuncu
Noun, Sports
en çok kabul gören
Adjective
en yüksek tirajlı
Adjective
en çok atıfta bulunulan
Adjective
en çok konuşulan dil
Noun
en çok kullanılan
Adjective
bir sonraki ilk …
Adjective
(sis) birçok bölgelerde kalıcı olmak
Verb
hayatının büyük kısmını politikada geçirmek
Verb
en çok gözetilen ulus kuralı
en yüksek fiyatı teklif eden
eli her işe yatkın olmak
Verb