above

  1. Adposition üstün(d)e, yukarısın(d)a, yukarıda, yukarıya.
    The water reached above their knees: Su dizlerinin
    üstüne çıktı.
    above the city: şehrin üstün(d)e.
    to fly above the clouds: bulutların üstünde uçmak.
    view from above: yukarıdan görünüş.
    In the heavens above: Yukarı semalarda, arşı âlâda.
    the powers above: semavî kuvvetler.
  2. Adposition üst, (rütbe ve mevkice) üstün, faik, üstünde.
    The colonel is above the major in rank: Rütbece
    albay binbaşıdan üstündür.
    to live above one's means: kendi imkânlarının üstünde bir hayat sürmek.
    That is above my comprehension: Bu benim idrakimin üstündedir.
  3. Adposition (sayıca/miktarca) daha fazla, aşkın.
    above 500 members: 500'den fazla üye.
    Weight is above
    a ton: Ağırlık bir tondan fazladır.
  4. Adverb yukarıya, yukarıda, üst(te), üst taraf(ın)da.
    He lives in the apartment above. The birds flying above.
  5. Adverb rütbe/mevki/yetki vb. bakımından) yüksek, üst.
    appeal to the court above: üst mahkemede temyiz etmek.
  6. Adverb (sayıca, miktarca) fazla, büyük.
    books with 200 pages and above: 200 ve daha fazla sayfalı kitaplar.

    boys of 16 and above: 16 yaşında ve daha büyük çocuklar.
  7. Adverb evvelce/daha önce zikredilen/sözü geçen, mezkûr.
    the remark quoted above: mezkûr ihtar.
  8. Adverb öbür dünya, ahiret.
    Gone to the eternal rest above: Ahirette ebedî uykusuna dalmış.
  9. Adverb -den fazla.
    to favor one child above the other: bir çocuğa ötekinden fazla teveccüh göstermek.
  10. Adverb -den arındırılmış, uzak tutulmuş, -nin dışında, -den münezzeh/azade.
    to be above suspicion: şüpheden
    azade olmak.
    to be above bad behavior: kötü davranışlardan uzak olmak.
  11. Adjective önceki, yukarıdaki, evvelce zikredilen, mukaddem.
    the above paragraph: önceki paragraf.
  12. Adjective adı geçen/mezkûr (kimse/şey).
    The above will all stand trial: Adı geçenlerin hepsi mahkemeye verilecek.

    None of the above: Yukarıda adı geçenlerin hiçbiri.
  13. Adjective üst makam.
    The orders came from above: Emir üst makamlardan geldi.
bütün rakiplerinin üstünde olmak Verb
akranlarının üstüne çıkmak Verb
(a) yüzer durumda tutmak, başını su üstünde tutmak, suya batmamak, (b) kendi yağı ile kavrulmak, borca
girmemek, kendi geliri ile geçinip gitmek, ayağını yorganına göre uzatmak.
He's finding it hard to keep his head above the water these days.
(kıt kanaat) geçinmek, iki ucunu bir araya getirmek.
In this business we don't make much money, but
we are able to keep our heads above the water.
iki yakasını bir araya getirmek Verb
su üzerinde durmak Verb
suyun yüzünde durabilmek Verb
borçsuz harçsız geçinmek Verb
boğulmamak Verb
idare etmek Verb
su yun yüzünde durabilmek Verb
yorganını ayağına göre uzatmamak Verb
daha üstün.
şapkalı a (â, Â) Noun, Language-Literature
yukarıdaki gibi
yukarıda da belirtildiği gibi Adverb
kefaleti ödeyecek kefil
ya mahkeme masraflarını karşılamak ya da hapse razı olmak seçeneğinden herhangi birine yaklaşmaması üzerine
kefaleti ödeyecek kefil
bir özel hukuk davasında davalının
üst mahkeme
çok üstün(de)/yüksek(te).
Far above the hill: Tepeden çok yüksekte.
He is far above the rest
of the class: Sınıfta herkesten çok (daha) üstün durumdadır.
şapkalı i (î, Î) Noun, Language-Literature
yukarıda adı geçen
yukarıda adı geçen
yukarda adı geçen
-den fazla, -den başka, -ye ilâveten, ayrıca, üstelik, fazla olarak, bu yetmiyormuş gibi.
over and
above this consideration, there is another I wish to mention: Bu düşünceye ilâve olarak şu hususu da zikretmek isterim.
tarife dışı ödeme
hava parası
lütfen yukarıdaki telefonlardan bakanlık ile temasa geçin
yukarıda adı geçen
daha yüksek rütbede olmak.
rank next to: rütbece/mevkice …'den sonra gelmek.
(a) umursamamak, ka'le almamak, önem vermemek, tenezzül etmemek, seviyesine inmemek, hiçe saymak, aldırış
etmemek.
to rise above an insult. (b) (kusur vb.) yenmek, galebe çalmak.
to rise above one's misfortune: talihsizliği yenmek.
çok yüksek olmak Verb
üst kat kiracısı
yukarıdaki ... Adjective
şapkalı u (û, Û) Noun, Language-Literature
kuşbakışı
hepsinden önemli(si), en önemli(si)/üstün(ü), herşeyden önce/ziyade, özellikle.
Charity above all:
Hayırseverlik her şeyden önce gelir.
herşeyden önce, evvelemirde.
Above all we need some food to eat: Herşeyden önce yiyeceğe ihtiyacımız var.
hepsinin üstünde Adverb
ortalamanın üstünde
hakedilmiş Adjective
açık ara önde olmak Adjective
dürüst
yukarıda sözü edilen
eleştirilecek yanı olmayan
itiraz kabul etmez
(a) canlı, hayatta, (b) yeryüzünde, meydanda.
yukarıda adı geçen
normalin üstünde
başabaştan yukarı
itibari kıymetten daha yüksek
itibari değerlerin üstünde muamele gören menkul değerler
başa baş kıymetten yukarı
paritenin
başa baştan yukarı
(her iki taraftan politik destek görmek umuduyla taraf tutmaya yanaşmayan generallerin tutumu ; işadamlarının
sık benimsediği bir davranış biçimi
politikalar üstü
paha biçilmez, çok değerli/kıymetli.
yukarda yazılı fiyat
yukarıda sözü edilen
mezkûr
üst kat(ta), yukarı kat(ta). Adverb
standart üstü
çok dürüst
her türlü şüphenin dışında
şüphe uyandırmayan
(Br) kamu harcama ve gelirlerinin sunuluş şekli (bütçenin üst bölümünde sunulur)
kanuni harcama ve gelirlerin sunuluş şekli
televizyonda prodüktörler
yönetmenler
sanatçılar ya da senaryo için bütçelenmiş masraflar
çizgi-üstü maliyet
televizyon aracılığıyla yapılan reklam
değerinin üzerinde
güvenceli, emin, sıkıntısız, kaygusuz, (özellikle malî sıkıntıdan) âzade.
kapasitesinin üstünde çalışmak Verb
Yukarıda belirtildiği gibi,
Yukarıda da belirtildiği üzere,
Yukarıda da belirtildiği gibi,
Yukarıda belirtildiği üzere,
Yukarıda da belirtildiği gibi,
Yukarıda belirtildiği gibi,
Yukarıda da belirtildiği üzere,
Yukarıda belirtildiği üzere,
yerel düzeyin üstünde denetim
...'den bir adım önde olmak Verb
şüphe konusu olmamak Verb
kanunun üzerinde olmak Verb
üstünü kaplamak, havasını doldurmak, bürümek, heyulâ gibi çökmek, hâkim/musallat olmak, eksik olmamak.

Hate brooded over the town: Kasabayı kin/nefret bürüdü.
A thundercloud had been brooding over the hills all afternoon. Trouble seems to be brooding over his family.
mala değerinden yüksek değer biçme
vasatın üstünde ciro yapmak Verb
kendini beğenmek/bir şey sanmak, böbürlenmek.
elinden geleni yapmak Verb
bir işin hakkını vermek Verb
daha fazlasını yapmak Verb
kendini paralamak Verb
bir işi hakkıyla yapmak Verb
beklentileri aşmak Verb
ötekilerin çok üstünde
şehrin üzerinde tur atmak Verb
bunu yapmaya tenezzül etmem
yukarıdaki yanıtların doğruluğunu teyit ederim
başabaş değerinin üstünde emisyon
başa baş değerinin üstünde emisyon
piyasa fiyatı üzerinden kote edilmiş
'den başka
maaş derecesindekinden daha yüksek meblağ ödeme
birşeyi birşeye yeğlemek Verb
birşeyi birşeyden fazla önemsemek Verb
birşeye birşeyden fazla değer vermek Verb
birşeyi birşeyin üstünde tutmak Verb
birşeyi birşeye tercih etmek Verb
sivrilmek, kendini göstermek, birçok kimselerden daha üstün olduğunu ispatlamak.
ortanın üstüne çıkmak Verb
birşeyden etkilenmemek Verb
birşeyin üstesinden gelmek Verb
birşeyi aşmak Verb
narhın üstünde satmak Verb
bir şeyi saptanmış olan fiyatın üzerinde satmak Verb
başkalarından kat kat üstün olmak.
başkasının anlayamayacağı konuda konuşmak Verb
normalin üstünde ısı derecesi : yukarki kiracılar Noun
yukarıda adı geçen karar
söz konusu nedenler Noun
anlaşmanın gizlisi saklısı yok
etrafa para saçmak Verb
gücü ötesinde
birşeyi herşeyin üstünde tutmak Verb
yukarıdan gelen emir emr üzerine yakın emir emr
üst üste oturuyoruz