barrier

  1. Noun, Environment-Ecology bariyer
  2. Noun çit, set, korkuluk, engel, mania, geçişe engel olan nesne.
    The police put up barriers to control the crowd.
  3. Noun engebe, arıza, doğal engel.
    Deserts and high mountains have always been a barrier to the movement of people.
  4. Noun engel: ilerlemeyi, bir amaca ulaşmayı önleyen şey.
    a trade barrier: ticarî engel.
    a barrier
    to success/to progress: başarıyı/ilerlemeyi önleyen şey.
  5. Noun sınır, hudut,
    mec. duvar.
    the sound barrier: ses duvarı.
  6. Noun (Antarktikte) buzdağı.
  7. Noun istihkâm, kazıklarla yapılmış set.
kapıda biletini göstermek Verb
hendek tipi dalga bariyeri Noun, Construction
dikenli tel engeli
ses duvarını aşma
anayasal engeller
örtme engeli
kaza sonucu çarpmaya karşı sağlam parmaklık veya duvar
kalabalığı tutmak için yola konan engel
gümrük engeli
giriş engeli Noun, Competition Law
ısıl engel: roketin ısı ile sınırlanan maksimum hızı. Noun
dil engeli
evlilik engeli
mayın engeli
paket postası taşıyıcısı
platform parmaklığı
fiyat engeli
güvenlik bölmesi Noun, Transport
ses duvarı
ses engeli, ses duvarı. Noun
ısıl engel: roketin ısı ile sınırlanan maksimum hızı. Noun
ses duvarını aşma
ses engeli, ses duvarı. Noun
kum tümseği: denizin bir kısmını göl gibi ayıran, kıyıya paralel kum tümseği.
kum tümseği: denizin bir kısmını göl gibi ayıran, kıyıya paralel kum tümseği.
bir yapının ya da alanın bedensel özürlülere ayrılan bölümü
(kıyıya yakın) sığ mercan kayalığı.
giriş engelleri (rakiplerin belirli bir piyasaya girmelerini engelleyen etmenler
giriş engeli Noun, Competition Law