harp meydanı
Noun, Military
savaş alanı
Noun, Military
muharebe alanı
Noun, Military
kendi kavgasını etmek
Verb
kendi başına savaşmak
Verb
uzun bir savaşa hazırlanmak
Verb
bir muharebenin sonucunu tayin etmek
Verb
savaşın sonunu belirleyecek muharebe
uğraşmak, çabalamak, mücadele etmek.
kaybedilmiş bir dava için mücadele etmek
Verb
kazanılma olasılığı olmayan bir savaşı sürdürmek
Verb
birinin kavgasını etmek
Verb
vuruşmak, mücadele/kavga etmek, savaşmak.
He was ready to do battle for his beliefs: İnançları uğrunda mücadeleye hazırdı.
meydan muharebesi/savaşı.
birlikleri saldırıya geçirtmek
Verb
kıtaları muharebeye hazırlama
dövüşmeye alışık askerler
Noun
enflasyon ile mücadele etmek
Verb
muharebe nizamı, savaş düzeni.
Noun
iğneli küçük nişan şeridi
muharebe kruvazörü, ağır kruvazör.
Noun
herhangi bir kampanyada kullanılan ilkesöz/simgesöz/slogan.
Noun
savaş yılgınlığı: savaşan askerlerde görülen ve tehlikeli bölgelerde görev yapmalarını imkânsızlaştıran
ruh ve sinir hastalığı. shell shock
Noun
savaş yılgınlığı: savaş sıkıntılarının sebep olduğu akıl-sinir hastalığı.
savaştan arta kalan ruhsal çöküntü
muharebe grubu: tümenden küçük piyade veya hava indirme birliği.
Noun
enflasyon ile mücadele etmek
Verb
düşman ateşinden alınan yara
savaş/muharebe hattı.
Noun
muharebenin cereyan ettiği alanı gösteren harita
Bedir Savaşı
Proper Name, History
Çaldıran Savaşı
Proper Name, History
Malazgirt Savaşı
Proper Name, History
Ridaniye Savaşı
Proper Name, History
Sıffin Savaşı
Proper Name, History
savunma odak noktası
Noun
ikiden fazla muharip arasındaki savaş.
Noun
hararetli/kavgalı münakaşa/tartışma.
After a while the discussion turned into a battle royal:
Biraz sonra münakaşa kızıştı/kavgaya döndü.
Noun
savaşa katılanların taktığı bronz yıldız.
Noun
beş bronz yıldıza eşdeğer olan gümüş yıldız.
Noun
oy hakkı için daima ön planda olmak
Verb
sonuna kadar savaşmak
Verb
ana muharebe tankı
Noun, Military
davranışları amirane kadın