but ...

but

fakat, ama, lâkin.
He visited, but could not stay long. He is poor, but honest.

but

-den başka, yalnız, müstesna.
No one came but Ali: Aliden başka kimse gelmedi (Yalnız Ali geldi). DEVAMINI OKU

but

yine de, belki, -e rağmen.
Who knows but that he may come: Kim bilir, belki gelir.

but

ancak, sadece, daha, henüz, sırf.
It was used but once: Ancak/sadece bir kere kullanıldı.
but DEVAMINI OKU

but

ki.
I don't doubt but he will do it: Onu yapacağına şüphem yok (Şüphe etmem ki onu yapsın).
There's DEVAMINI OKU

but

… derecede, … kadar.
He is not so ill but he may work: Çalışamayacak derecede hasta değildir. DEVAMINI OKU

but

-den sonra, -i takip eden.
The first house but five: Beşinciden sonraki ilk ev.
His house is DEVAMINI OKU

but

… olmadan, olmasa.
Justice was never done but someone complained: Adalet, hiç kimsenin şikâyeti DEVAMINI OKU

but

yalnız, ancak, sadece, tek.
He talks but little: Çok az konuşur.
There is but one God: Bir tek Allah vardır.

but

hayret ifade eder:
“She's won the first prize.” “But that's wonderful!” “Birinci ödülü kazandı.” “İşte bu fevkalâde!”

but

yeni bir konuya geçişte kullanılır:
But now to our next question: Şimdi bundan sonraki sorumuza geçelim.

but

ifadeye kuvvet verir:
But she's beautiful! Güzel mi güzel! Güzellikte eşi yok!
You must remember DEVAMINI OKU

but

itiraz, karşı gelme.
Do as I told you, no but about it: Ne diyorsam onu yap, itiraz istemem (fakatı makatı yok)! Noun

but

(a) ön oda, ön daire, (b) (iki odalı ev veya kulübede) mutfak. Noun

but

şu kadar ki Adposition

English-Turkish phrases from Zargan's own database

Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt

Turkish-English Phrases

but

rump

but

thigh

but

ham

but

bum

but

huckle

but

nates

Turkish-English phrases from Zargan's own database

but

Yavaşlık, ağırlık

but

Bacağın dizden ... olan kısmı

but ...

Terms/Phrases

Terms/Phrases

English Turkish Phrases

Turkish-English Phrases