along

  1. boyunca, -de/-da, uzunluğuna, ileriye.
    to walk along the shore: sahil boyunca (sahilde) yürümek.

    to go along a street: sokakta yürümek.
  2. esnasında.
    Somewhere along the journey I lost my hat: Seyahat esnasında şapkamı kaybettim.
  3. -e uygun olarak, -e tevfikan.
    along the lines just stated, I suggest we start the new project:
    Şimdi söylenenlere uygun olarak yeni projeye başlamamızı öneririm.
  4. (Çoğunlukla fiillere eklenerek bir doğrultuda hareket bildirir):
    He ran along beside me: O, benim yanımda koştu.
  5. ileriye, ileride, ilerlemiş durumda.
    to move along: ilerlemek, ileriye gitmek.
    The work on
    the new ship is quite far along: Yeni geminin yapımı bir hayli ilerledi.
    The evening was well along: Gece bir hayli ilerlemişti.
  6. beraber(inde), refakatinde, yanın(d)a, el(in)de, birlikte.
    Bring your umbrella along: Şemsiyeni
    yanında getir/yanına al.
    He took his sister along: Kızkardeşini beraberinde götürdü.
    along side: yanyana.
    along with … : … ile beraber.
    He planned the project along with his associates.
  7. sıra ile, bir kimseden/yerden diğerine.
    The order was passed along from the general to the captains:
    Emir generalden yüzbaşılara kadar iletildi.
çarpa çarpa ilerlemek, gözü kapalı/körü körüne gitmek.
Kaç aylık hamilesiniz? Sentence
Kaç haftalık hamilesiniz? Sentence
Kaç aylık oldu? Sentence
Kaç haftalık oldu? Sentence
geliriyle geçinmek Verb
dinleyicilerini büyülemek Verb
başından beri, ta başından.
He knew all along that it was a lie: Bunun bir yalan olduğunu başından beri biliyordu.
(nehir vb.) çağlamak.
(bir yere) gelmek, ulaşmak, muvasalat etmek.
He will be along soon: Yakında gelecek.
Tell them
I'll be along: Geleceğimi onlara söyle.
gelişme kaydetmek Verb
ilerlemek Verb
ilerleme kaydetmek Verb
yanında/birlikte getirmek.
(araba ile vb.) başıboş/serseriyane dolaşmak, gayesiz gezinmek.
We were just bumming along the road.
(a) gelişmek, ilerlemek.
How's your work coming along? İşin nasıl gelişiyor (nasıl gidiyor)?
He's
coming along nicely with his French: Fransızcası epeyce ilerliyor. (b) iyileşmek, (sağlığı) düzelmek.
Mother's coming along nicely, thank you. (c) tesadüfen vaki olmak, karşısına çıkmak.
Take every chance that comes along: Karşına çıkan her fırsattan yararlan. (d) takip etmek, arkasından gitmek.
You go now, I'll come along later. (e) eşlik/refakat etmek, birlikte gelmek/gitmek.
He asked me to come along to keep him company. (f)
come along! = come on (now)!
k.d. Haydi! Haydi bakalım! Çabuk ol! Gayret et!
gizlice ilerlemek.
tabanları yağlamak, hızla koşmak.
yol boyunca ağır ağır yürümek Verb
alıp götürmek.
sürüklenmek.
ekmeğini çıkarmak Verb
ileri doğru gitmek Verb
(a) ilerlemek, (b) çaresini bulmak, becermek, geçinmek, idare etmek.
He hasn't much money, but he
gets along: Çok parası yok ama, idare ediyor (geçinip gidiyor).
I'll get along somehow: Bir çaresini bulurum (Allah kerim). (c) başarmak, ilerletmek.
How are you getting along with your French? Fransızca ile aran nasıl (Fransızcanı ilerletiyor musun)?
(a) gitmek, ayrılmak.
I must be getting along now. (b)
get on/go along/go on ile ayni anlama
gelir. ilerlemek, gelişmek, gelişme/ilerleme kaydetmek.
How is your work getting along? It's getting along nicely, thank you. (c)
get on ile ayni anlama gelir. (güçlüklere rağmen) devam et(tir)mek, başarmak.
We can get along without your help. (d)
get on ile ayni anlama gelir. (dostça) geçinmek, anlaşmak, uyuşmak.
He doesn't get along with his brother. (e)
get on ile ayni anlama gelir. yaşlanmak, ihtiyarlamak, yaşı ilerlemek, (f)
get along with you! = go along with you!
k.d. defol! git! yıkıl! haydi oradan! beni kandıramazsın! amma yaptın ha! (g)
get along without (something): (birşey)siz de olabilmek, idare etmek, geçinmek, (bir şeye) muhtaç olmamak.
(a) devam etmek, gitmek.
Go along!: Haydi, git! (b) aynı fikirde olmak, fikrini kabul etmek.
We
will go along with you/ your suggestions. (c)
go along with: eşlik /refakat etmek.
pala çalmak Verb
yorulmak Verb
ta başlangıcından beri bundan korkuyordum
idarei maslahat etmek Verb
meyletmek Verb
yatmak Verb
yatmak Verb
rüzgâr nedeniyle yatmak Verb
rüzgâr nedeniyle eğilmek
ilerlemek, ileriye yürümek.
The people standing in the bus moved along to make room for others.
birşeyi sürdürmek Verb
birşeyi devam ettirmek Verb
birşeyi ilerletmek Verb
birşeyin ilerlemesini sağlamak Verb
şaşkın bir halde çabalamak Verb
(fiyat) tüketiciye yükletmek Verb
yol açmak Verb
(a) savsaklamak, kararı vb. geciktirmek, bekletmek, (b)
play along with: … ile aynı fikirde imiş gibi davranmak.
zorla yürümek Verb
nefsine eziyet etmek Verb
(insan) güm güm basarak yürümek, (gemi) dalgalara çarparak ilerlemek.
(a) daima, her zaman, zaten, hep.
I knew right along that we would win: Kazanacağımızı zaten biliyordum.
(b) kolayca, rahatça, zahmetsizce.
They fixed the engine and the train ran right along. (c) gecikmeden, vakit geçirmeden.
Don't wait for me, go right along.
(a) güçlükle başarmak/idare etmek/geçinmek.
He's not a good student, he can only rub along in class.
She was able to rub along on the money her father gave her by giving English lessons. (b) geçinmek, anlaşmak.
My wife and I seem to rub along (together) all right.
az para ile/iyi kötü geçinmek.
geçinip gitmek Verb
hoplamak Verb
süzülerek geçmek.
başarıyla ilerleme
birini kukla gibi oynatmak Verb
sanki aynı arzu
aldatmak Verb
inanç ve umutları paylaşıyormuşsunuz gibi birini aldatmak Verb
mücadeleyi sürdürmek Verb
zorluklara rağmen mücadeleye devam etmek Verb
mücadele etmeye devam etmek Verb
birlikte sürüklemek, alıp götürmek,
mec. çok etkilemek.
speaker who sweeps his audience along
with him: dinleyicileri sürükleyen/çok etkileyen hatip.
çağırılmadan gitmek Verb
yanında gezmek Verb
yanından ayrılmamak Verb
birlikte gitmek Verb
beraber götürmek.
otomobille hızlı gitmek Verb
sürüklemek Verb
(denizcilik) kötü hava şartlarına rağmen ilerlemek Verb
(güçlüklere/engellere rağmen) ilerlemek/başarmak, altından kalkmak, üstesinden gelmek.
To others the
situation seemed intolerable, but with luck and persistence she worried through.
yüzünden, sebebiyle, nedeniyle.
It's all along of you: Hep senin yüzünden!
We weren't invited,
all along of your rudeness: Senin kabalığın yüzünden davet edilmedik.
All along of this change: Bu değişiklik nedeniyle.
beraberinde, yanında, refakatinde.
You come along of me to the store: Benimle beraber mağazaya gel.
yüzünden, sebebiyle, nedeniyle.
It's all along of you: Hep senin yüzünden!
We weren't invited,
all along of your rudeness: Senin kabalığın yüzünden davet edilmedik.
All along of this change: Bu değişiklik nedeniyle.
beraberinde, yanında, refakatinde.
You come along of me to the store: Benimle beraber mağazaya gel.
sosyalistçe Adverb
deniz kenarında
bu cümleden olarak, bu cümleden olmak üzere Adverb
bu minvalde Adverb
bu direktifler çerçevesi içinde
...le birlikte Adverb
...le beraber Adverb
...in beraberinde Adverb
her hususta, her noktada, her yerde, baştanbaşa, tümü ile, tamamıyla.
I accepted that all along the
line. He was successful all along the line.
yol boyunca
birini beraberinde getirmek Verb
birini getirmek Verb
birini yanında getirmek Verb
peşine takmak Verb
benimle gel
saatte 100 km gitmek Verb
az parayla geçinmek Verb
iyi ilerleme kaydetmek Verb
biriyle iyi geçinmek Verb
bağdaşmak Verb
(a) anlaşmak, uyuşmak, geçinmek.
He can't get along with anyone : Kimse ile geçinemez. (b)
k.d.
çekilip gitmek.
It's time for me to be getting along: Gitme zamanıdır (çekilip gitmeliyim).
Get along with your work: Sen kendi işine bak!
Get along with you! Haydi oradan/haydi git/çek arabanı/haydi canım/amma yaptın ha/sana inanmıyorum.
herkesle iyi geçinmek Verb
hadi canım sen de
birisi ya da bir şey olmadan yapabilmek Verb
bir cadde boyunca gitmek Verb
parçası olmak Verb
refakat etmek Verb
kabul etmek Verb
uymak Verb
birinin görüşlerini paylaşmak Verb
yanaşmak Verb
yanaşma
tellenmek Verb
yavaş yavaş fakat sabırla ilerlemek/gelişmek, iyi kötü yuvarlanıp gitmek, şöyle böyle/alâküllihal idare
etmek.
We jogged along the bad roads. Matters jog along.
We must jog on somehow until business conditions improve: İşler düzelinceye kadar şöyle böyle idare etmeliyiz.
kıyıya paralel gitmek Verb
tembel tembel dolaşmak.
matiz Maritime Traffic
birinin bir yeri boşaltmasını sağlamak Verb
birini çıkartmak Verb
birini tahliye etmek Verb
birinin bir yerden çıkmasını sağlamak Verb
bu kişilerin evinde oturanları kapsamaz
bir gazete ya da dergiyi ilk satın alandan ya da aboneden sonra okuyan toplam insan sayısı
yan bir iş de öğrenmek Verb
anlaşmak Verb
işbirliği yapmak Verb
bir yol boyunca güçlükle yürümek Verb
kafilenin geçtiği yol boyunca dizilmek Verb
yanı sıra
merkezde olmak Verb
kıyılamak Verb
peşine takılmak Verb
yararlı olduğu sürece biriyle temasta olmayı sürdürmek Verb
sadece emekli aylığı ile geçinmeye çalışmak Verb
yolculuktan dönenin küçük armağanı
Sen de gelsene.
hızla hareket etmek/fırlamak/çekilmek.
whip away
argo aşırmak.
palabıyık
kayık tabak