Barların soğuk çekilmesi (NACE kodu: 24.31)
Noun, Trades-Professions
Tellerin soğuk çekilmesi (NACE kodu: 24.34)
Noun, Trades-Professions
Soğuk şekillendirme veya katlama (NACE kodu: 24.33)
Noun, Trades-Professions
Dar şeritlerin soğuk haddelenmesi (NACE kodu: 24.32)
Noun, Trades-Professions
soğuk haddelenmiş rulo
Noun, Iron-Steel
soğuk haddelenmiş çelik
Noun, Iron-Steel
soğuk haddelenmiş karbon çelik
Noun, Iron-Steel
soğuk haddelenmiş çelik
Noun, Iron-Steel
soğuk algınlığı semptomu
Noun, Medicine
nezle semptomu
Noun, Medicine
korkudan donakalmak/eli ayağı buz kesilmek, tüyleri diken diken olmak.
The dark deserted street in that unfamiliar neighborhood made her blood run cold.
duraksamak, kararsız olmak, sık sık fikir değiştirmek, bir dediği bir dediğine uymamak, kâh öyle kâh
böyle demek.
He blew hot and cold about accepting the proposal.
bir dediği bir dediğini tutmamak, kâh öyle kâh böyle söylemek/davranmak, hem lehinde hem aleyhinde bulunmak.
kârsız bir iş sonucu zarar etmek
Verb
(a) soğuk almak, üşütmek, nezle olmak, (b)
k.d. hazırlıksız yakalanmak, şaşırıp kalmak.
I had not studied my lesson carefully, and the teacher's question caught me cold.
cold ile ayni anlama gelir. nezle, soğuk algınlığı. to catch/take cold: soğuk almak, nezle/grip olmak.
nezle, grip, soğuk algınlığı.
Noun
soğuk algınlığı
Noun, Medicine
soğuk algınlığıyla savaşmak
Verb
soğuk algınlığına karşı önlem almak
Verb
kendini soğuğa alıştırmak
Verb
soğuk algınlığına yakalanmaya eğilimli olmak
Verb
baş nezlesi: burun delikleri ve civarını etkileyen adi soğuk algınlığı.
Noun
soru yu bir kenara bırakmak
Verb
bir soruyu bir kenara bırakmak
Verb
ilgi çekememek, alâka uyandıramamak.
bir soğuk algınlığını tedavi etmek
Verb
bir türlü geçmek bilmeyen akıl hastalığı
herşeyden yoksun, terkedilmiş, yüzüstü bırakılmış, ilgi görmeyen, istiskal edilen.
The plan benefits management but leaves labor out in the cold: Plân, yöneticilere çıkar sağlıyor, fakat işçileri herşeyden yoksun bırakıyor.
kendini soğuktan korumak
Verb
ânî/habersiz çağrı/ziyaret.
Noun
satış temsilcisinin istenmeyen ziyareti
hazır para, elde mevcut para.
enough cold cash to the deal.
Noun
soğuk keski, demir kalemi.
Noun
kuru teselli, üstünkörü/içten gelmeyen teselli veya teşvik.
Noun
yüz kremi, cilt kremi.
Noun
söğüş, soğuk et: sosis, salam, sucuk vb.
Noun
dağıtanın kendi çıkarına göre önceden sıraladığı iskambil kâğıtları destesi.
Noun
köpüklü burgondi ve şampanya karışımı.
Noun
cesaretsizlik, korkaklık.
Noun
soğuk filtrasyon
Noun, Food-Kitchen
soğuk filtreleme
Noun, Food-Kitchen
soğuk/çekingen kimse, samimiyet göstermeyip uzak duran kimse,
k.d. soğuk nevale.
Noun
(ısıtılmayan) limonluk/ser.
Noun
soğuk cephe, soğuk hava kütlesi.
Noun
ısısız ışık, fluoresan ışık.
Noun
(ağrıyı/şişi gidermekte kullanılan) buz kesesi, soğuk havlu, ıslak sargı vb..
Noun, Medicine
çiğ sebze ve meyveleri kutuladıktan sonra ısıtıp konserve yapma yöntemi.
Noun
soğuk hava deposu
Noun, Food-Kitchen
soğuk kauçuk: soğukta (≈ 5°C) yapılan sun'î kauçuk. Aşınmaya dayanıklı olduğundan otomobil lâstiklerinde kullanılır.
Noun
soğuk makas
Noun, Machines
soğuk davranış, yüz vermeyiş.
give someone the cold shoulder: birine yüz çevirmek, iltifat etmemek.
Noun
soğuk dalgası, kısa süren şiddetli soğuk.
Noun
uçuk.
herpes, labialis, fever blister ile ayni anlama gelir.
Noun
ilkbaharda soğuk dalgası
Noun
soğuk başlatma
Information Technology
soğuk çalıştırma
Noun, Transport
kılıç, süngü vb. gibi ateşsiz silah.
Noun
geçici olarak kullanmama.
to put an idea in cold storage.
Noun
soğuk hava antreposu
Noun
(sigara, esrar vb.'den) ansızın mahrum kalma.
dobra dobra söylenen söz.
talk cold turkey: dobra dobra konuşmak, açıkça söylemek.
hazırlıksız/irticalen söylenen şey, tulûat.
soğuk/herkesten uzak duran kimse.
birdenbire, ânide, hemen, derhal.
Do it cold turkey: Derhal yap!
He quit smoking cold turkey:
Sigarayı birdenbire terketti.
soğuk cüzdan
Noun, Money Markets
soğuk savaş/harp, sinir harbi.
Noun
küçük/hor görme, küçümseme, önem vermeme, cesaretini kırma, akamete uğratma.
throw cold water on someone's hopes: birisinin ümidini/cesaretini kırmak.
pour cold water on a plan: bir planı akamete uğratmak.
Noun
soğuk dalgası, gelip geçici soğuk hava.
Noun
soğuk bir duş (gibi), nahoş sürpriz.
(a) caymak, (son anda) vazgeçmek.
They had cold feet at the last minute and refused to sell their house. (b)
mec. korkmak.
üşümekten bir titremek
Verb
sıcak ve soğuk akarsuyu olmak
Verb
bile bile, kasten, taammüden, merhametsizce, hunharca.
to commit a crime in cold blood: taammüden
adam öldürmek.
The dictator, in cold blood, ordered the execution of all his opponents.
kasten, taammüden, bile bile, merhametsizce, hunharca.
buzdolabına kaldırılmış (çözümü ertelenmiş sorun
birinin pestilini çıkarmak
Verb
pişmiş aşa soğuk su katmak.
birinin fikirlerini kuşkuyla karşılamak
Verb
soğuk hava deposuna koymak
Verb
soğuk havanın geri gelişi
(US) baklayı ağzından çıkarmak
Verb
ümidini/cesaretini kırmak.
hevesini kaçırmak, soğutmak, küçümsemek, alaya almak, …'e itiraz etmek. 19
troubled waters: müşkül durum.
birinin şevkini kırmak
Verb
(a) soğuk davranmak, yüz vermemek, istiskal etmek, (b) görmemezlikten gelmek, kaçınmak, sakınmak.