anla(şıl)mak, sez(il)mek, içine doğmak, (nihayet/yavaş yavaş) anımsamak/hatırlamak.
It suddenly dawned on him that no one would know: Hiç kimsenin haberi olmayacağı fikri birdenbire içine doğdu.
At length it dawned on me that … : Sonunda anladım (kafama dank dedi) ki … .
It dawned on me where I'd seen him before: Onu daha önce nerede gördüğümü nihayet hatırladım.