early

  1. erken.
    to get up early: erken kalkmak.
    early riser: erkenci, erken kalkan.
    in the early
    morning: sabah erkenden.
    An early bird gets worm: Erken kalkan yol alır (Erken kalkanın kısmeti bol olur).
    too early: çok erken.
    early in the winter: kış başlangıcında.
    I am one hour early: (Vaktinden) bir saat erken geldim.
  2. ilk, ilkel, baş(langıç).
    during the earlier months of the year: yılın ilk aylarında.
    early
    in the year: yılın başlangıcında.
    early youth: ilk gençlik.
    at an early age: çocukken.
    early in the list: listenin başında.
    at your earliest convenience: sizin için uygun olan ilk fırsatta.
  3. eski.
    earlier times: eski zamanlar.
    in early days: eskiden.
    my earliest recollection:
    en eski anılarım.
    early French architecture: eski Fransız mimarisi.
  4. vakitsiz, vaktinden evvel.
    an early death: vakitsiz/genç iken ölüm.
becerisini küçük yaşta göstermek Verb
erken yola çıkmaya karar vermek Verb
erken gelmeye gayret etmek Verb
birinin daha erken geleceğini hesaplamış olmak Verb
genel erken ayrılma isteği
sabahları erken kalkmaktan nefret etmek Verb
erken yatmak Verb
erken kalkmak Verb
sabah erken kalkmaktan nefret eder
vakitsiz
mevsimsiz
erken benimseyenler (yeni piyasaya sunulan bir ürünün ilk dalga müşterileri Noun
erken veya geç demez, vakti saati yok, sabah akşam, bütün gün.
bir an önce cevap
menkul kıymetler borsasının kapanışından sonra akdedilen alımlar ve satımlar
ertesi günün ilk işlemleri olarak kabul edilir
bunlar
erken kalkan.
The early bird catches the worm: Erken kalkanın nasibi bol olur.
erkenci, erken kalkan/davranan/gelen kimse. Noun
Avrupa ile ABD arasında telefon/TV haberleşmesi sağlayan uydu. Noun
erken kalkan yol alır
erken dükkân kapama
(Br) dükkân kapama kanunu
erken bunama Noun, Medicine
erken teşhis Noun, Medicine
(tiyatro) seanstan yarım saat önce açılan kapı
erken seçim
erken genel seçim
listenin başlarında
yılın ilk aylarında Adverb
erken müdahale Noun
sabah postası Noun
yarın erkenden
sabah erken baskısı
başlangıçta, ilk safhada/kademede.
çabuk cevap
erken emeklilik Noun, Law
erken emeklilik planı
çabuk kâr
erkenci
sabah erken kalkan kişi
çabuk ciro
okulu erken terk etme (Kaynak: CEDEFOP) Noun, Education-Training
ilkbaharın başında
erken saat treni
turfanda sebze
erken uyarı
erken uyarı uydusu
erken uyarı sinyali Noun
erken uyarı istasyonu
Erken Uyarma Sistemi: düşman uçaklarının yaklaştığını önceden haber veren radar ağı. Noun
hava erken uyarısı
lütfen acele cevaplandırmak rınız
toplantıya erken gelmek Verb
daha, henüz, ta.
as early as 1900: daha 1900 yılında.
as early as tenth century: ta onuncu yüzyılda.
mümkün olduğu kadar çabuk
yakında, yakın bir tarihte.
at an earlier date: daha yakın/kısa bir zamanda.
tarihimizin ilk dönemlerinin birinde
erken seçim istemek Verb
(hastalık) başlangıç safhasında keşfetmek Verb
bir senedi kırmak Verb
bir senedi vaktinden önce paraya çevirmek Verb
erken uyarı
uzak erken uyarma ve ikaz hattı
bir resm-i kabulden erken kurtulmak Verb
(tren) beş dakika erken gelmek Verb
seansın ilk saatlerinde Adverb, Banking
dükkânlar bugün erken kapanmak ıyor
erken yatıp erken kalkmak.
eve erken dönmek. Verb
erken yatmak. Verb
vaktinde yer ayırtmak Verb
erken yola düzülmek Verb
gençliğim
erken emekliliği seçmek Verb
erken kalkma alışkanlığı edinmek Verb
erken yola çıkmayı teklif etmek Verb
1970 yılları başındaki seviyenin üçte birinin daha aşağısında olmak Verb
erken bir tarih tespit etmek Verb
...'in başlarından itibaren Adverb
erken yatıp erken kalkma
işe erken gelmek Verb
Planlama ve Erken Uyarı Birimi