exclusive

  1. Noun, Media-Publishing özel haber
  2. Adjective münhasır
  3. Statistics ayrık.
    exclusive events: ayrık olaylar: bir raslantı deneyi sonunda birlikte ortaya çıkmaları olanaksız olan olaylar.
  4. Mathematics dışarmalı.
    mutually exclusive: karşılıklı dışarmalı.
    exclusive disjonction: dışarmalı ayırtlam,
    belirli bir anda ya biri ya öteki vukubulan ve asla ikisi aynı anda vukubulmayan olaylar arasındaki ilişki.
    exclusive or: dışarmalı ya da.
    mutually exclusive plans of action: karşılıklı dışarmalı hareket planları.
  5. özgü, münhasır, (bir kimseye/zümreye) has, özel, sırf.
    exclusive rights.
    This bathroom is for
    the President's exclusive use: Bu helâ sırf Başkana mahsustur.
  6. bütün, tekmil.
    We must give our exclusive attention: Bütün dikkatimizi vermeliyiz.
  7. tek, eşsiz, biricik, yegâne, eşi olmayan.
    an exclusive design. the exclusive owner of a business.
  8. pahalı şeyler satan.
    an exclusive boutique.
  9. (gazetecilikte) özel: yalnız bir gazetenin/derginin elde ettiği ve yayın hakkını aldığı haber/mülâkat.

    an exclusive story: özel haber.
münhasıran Adverb, Law
birbirini dışlayan Information Technology
birbiriyle çakışmayan Adjective
birbiriyle örtüşmeyen Adjective
inhisari temsilcilik
inhisari haklara sahip acente
inhisari haklara sahip acente sözleşmesi
tek acente
tekelcilik sözleşmesi
inhisari sözleşme
bir şirket ya da ürünü temsil etme yetkisinin yalnızca bir acenteye verildiği sözleşme
yegâne pazarlık yapan temsilci
mesuliyetten beraat klozu
yalnız üyelere mahsus kulüp
tek yetki sahibi olma
münhasır yetki Noun, International Law
yegâne temsilcilik sözleşmesi
yegâne kontrol
münhasır müşteri grubu Noun, Competition Law
yegâne bayi
yegâne bayilik anlaşması
tekelci ticaret
münhasır bayilik Noun, Competition Law
tekelci ticaret sözleşmesi
tekelden dağıtım
tek distribütörlük
yegâne distribütörlük
münhasır dağıtım Noun, Competition Law
tek elden dağıtım anlaşması Noun, Competition Law
tek elden dağıtım anlaşmaları Noun
tekelden dağıtım imtiyazı
bir ülkenin karasuları ve denizaltı yatakları alanı ve bunlar üzerindeki hakları Noun
münhasır ekonomik bölge Noun, Economics
tek bir kişiyle yapılan röportaj
gösterme hakkı tek kişide olan film
tekel imtiyazı
(US) tekel imtiyazı
çok lüks otel
lüks otel
yalnızca bir muhabire tanınan görüşme izni
sadece bir tek kişi ile yapılan görüşme
ayrıcalığı yalnız bir kişiye tanınan röportaj
mühnasır kaza yetkisi
münhasır kaza yetkisi
yegâne kaza salahiyeti
münhasır yargı hakkı ve yetkisi
münhasır yargı yetkisi, münhasır yetki Noun, Law
tekelci ruhsat
tekelci ruhsat
tekelci ruhsat sahibi
tekelci ruhsat sahibi
tam ruhsat Noun, IP Law
inhisar hakkı sahibi
inhisar hakkı veren
lüks model
oynatma hakkı tek bir kişiye tanınmış film
yegâne müzakere etme hakkı sahibi
yayın hakkı tek kişide olan haber
tek meşguliyet
… hariç/müstesna, … dışında, … hesaba katılmaksızın/çıktıktan sonra, -den gayri.
a profit of ten percent,
exclusive of taxes: vergiler çıktıktan sonra yüzde on kâr.
the hotel charges $60 a day, exclusive of meals: yemek hariç günde 60 dolar otel ücreti.
from 1 to 10 exclusive: 1'den 10'a kadar (1 ve 10 hariç).
(sözleşme) sadece bina sakinleri girebilir
masraflar hariç
faiz hariç
ambalaj hariç
KDV hariç Adverb, Accounting
yegâne sahibi
yegane sahibi
yegâne mülkiyet
modern modeller Noun
tekelinde olma
tekel inde olma
münhasır zilyedlik Noun, Law
münhasır salahiyet
münhasır yetki
yegâne yetki
yegâne imtiyaz
münhasır tekelci patent hakkı
münhasır mülkiyet hakkı
tek elden satın alma anlaşması Noun, Competition Law
tek elden satın alma anlaşmaları Noun
tek müracaat yolu
yegâne temsilcilik
münhasır hak
tekel hakkı
yegâne satış hakkı
tekel satışı
yüksek sosyete
münhasıran satma şartı
münhasır bölge Noun, Competition Law
tekelci kullanım hakkı
tekelci üretim haklarına sahip olmak Verb
bir üretimde yegâne hak sahibi olmak Verb
bir üretimde tekel hakkına sahip olmak Verb
yüksek işadamları çerçevesinde dolaşmak Verb