light

  1. Noun, Chemistry ışık
  2. Noun ışık, ziya, nur.
    candle light: mum ışığı.
    sunlight: güneş ışığı.
    moonlight: ay
    ışığı.
    daylight: gündüz (ışığı).
    artificial light: sun'î ışık.
    traffic lights: trafik ışıkları.
  3. Noun ışık kaynağı: güneş, lamba, mum vb. gibi ışık veren şey.
    Get out of my light: Gölge etme!
    You
    are standing in my light: Güneşime mani oluyorsun.
  4. Noun aydınlanma, aydınlık.
    powerful/poor light : kuvvetli/zayıf aydınlık.
    to give a good/bad light: iyi/kötü aydınlatmak.
  5. Noun şafak, gün ışıması, fecir.
    at first light: şafakta.
    It was growing light: Şafak söküyordu/ortalık aydınlanıyordu.
  6. Noun gündüz, gün ışığı.
    It is light: Gündüzdür.
    While it's still light: Gün bitmeden/ortalık henüz aydınlık iken.
  7. Noun aydınlatma derecesi.
  8. Noun görüş, görünüş,
    mec. noktai nazar, görüş açısı.
    to appear in one's true light: içyüzünü/hakikî
    çehresini göstermek, olduğu gibi görünmek.
    His action appeared in the light of a crime: Eylemine cinayet gözü ile bakıldı.
    to appear in the light of a swindler: dolandırıcıya benzemek.
    Employees and workers look at difficulties in quite a different light: Memur ve işçiler zorluklara tamamen başka bir açıdan bakıyorlar.
  9. Noun parıltı, lem'a.
    You should have seen the light in his eye!
  10. Noun şule, ateş, kıvılcım/alev gibi tutuşturan şey.
    a light for his cigarette. Can you give me a light please?
  11. Noun açıklık, vuzuh, herkesçe görülüp anlaşılma.
    We need more light on this subject: Bu konuyu daha
    çok açıklamalıyız.
    lights and shades of expression: anlatım incelikleri.
  12. Noun, Architecture ışıklık: pencere çerçevesinin camlı bölmelerinden herbiri.
    window of six lights.
  13. Noun (manevî/zihnî) aydınlanma, tenevvür.
    to stand in one's own light: çok mütevazi olmak, değerini/bilgisini göstermemek.
  14. Noun aydın kişi, aydınlatıcı kimse, parlak örnek olan kimse, model, örnek.
    leading light: örnek/seçkin
    kişi.
    The actor was a leading light in the theater.
  15. Noun deniz feneri.
  16. Noun trafik ışığı.
  17. Noun görüş, görme kabiliyeti.
  18. Adjective aydınlık, aydınlanmış, ışıklı, parlak, nurlu, münevver.
    a light airy room: aydınlık, havadar bir
    oda.
    It is as light as day: Gündüz gibi aydınlık.
  19. Adjective (renk) soluk, açık.
    light blue: açık mavi.
    light green eyes.
  20. Adjective (kahve) sütlü.
  21. Verb yakmak, tutuşturmak, ateşlemek.
    She lighted the candles. He lit the fire.
  22. Verb (lamba vb.) yakmak, (kibrit/çakmak) çakmak.
    She lighted the lamp. to light a match.
  23. Verb
    light up: aydınlatmak, ışıklandırmak
    Hundreds of candles lighted up the ballroom.
  24. Verb
    light up: şenlendirmek, neşelendirmek, nurlandırmak, parlatmak.
    A smile lit up her face.
  25. Verb ışık tutmak, ışıkla yol göstermek.
    He lit him up the stairs to bed with a candle. His flashlight lighted
    us through the tunnel.
  26. Verb yanmak, tutuşmak, alev/ateş almak, alevlenmek, ateşlenmek.
  27. Verb
    light up: (sigara vb.) yakmak, ateşlemek.
    He lit (up) a cigarette.
  28. Verb
    light up: parlamak, parıldamak, ışık saçmak.
  29. Verb
    up: neşelenmek, neşe saçmak, sevinçten parlamak.
    Her face was lighted up by a smile. A smile lit up her face.
  30. Verb aydınlanmak, ışık almak, ışımak.
    The room is lighted by six windows. The sky lights up at sunset.
    NOT: Light fiilinin geçmiş zamanı olarak hem
    lighted hem de
    lit kullanılabilir. Fakat
    lighted daha ziyade sıfat olarak (ışıklı, aydınlanmış, yanan anlamında),
    lit ise fiilin geçmiş zamanı olarak kullanılmaktadır:
    She carried a lighted candle: Elinde yanan bir mum taşıyordu.
    He lit a cigarette: Bir sigara yaktı.
  31. Adjective hafif, yeğni.
    a light load.
    light as feather: tüy gibi hafif.
    be a light sleeper:
    uykusu hafif olmak.
    travel light: az eşya ile seyahat etmek.
  32. Adjective hafif: hacmine göre ağırlığı az, yoğun olmayan, özgül ağırlığı küçük.
    a light metal.
  33. Adjective belli belirsiz, sönük, kesif olmayan, (renk) açık.
    light hair: sarı saç.
    a light fog: hafif sis.
  34. Adjective dayanılır, dayanılması/tahammülü kolay.
  35. Adjective güldürücü, eğlendirici, ağır ve ciddî olmayan.
    a light litterature: eğlendirici/kolay okunur/hafif
    kitaplar.
    light opera: operet, opera komik.
  36. Adjective önemsiz.
    light losses.
  37. Adjective (gıda) hafif, hazmı kolay.
    light meal.
  38. Adjective (şarap) hafif, keskin olmayan, alkolü az.
    a light wine.
  39. Adjective (ekmek) iyi mayalanmış, yumuşak, kabarık.
  40. Adjective (toprak) kumlu, yumuşak, mesamatlı.
    a light soil.
  41. Adjective ince, narin.
  42. Adjective çevik, atik, ayağına tez.
    light on one's feet.
  43. Adjective şen, şuh, hafifmeşrep, havaî, kaygusuz.
    a light laugh.
    to do sth with a light heart: bir
    şeyi neşe ile/kaygusuzca yapmak.
  44. Adjective önemsiz, sathî.
  45. Adjective hafifmeşrep, zayıf ahlâklı, rastgelenle düşüp kalkan.
  46. Adjective kararsız, dönek, çabuk değişen, havaî, uçucu.
  47. Adjective (a) başı dönmüş, sersemlemiş, (b)
    light in the head: budala, ahmak, deli, sersem.
  48. Adjective, Military hafif silahlı.
    light infantry: hafif piyade.
    light horseman: hafif süvari.
  49. Adjective yüksüz, yükü hafif.
  50. Adjective, Meteorology (rüzgâr) hafif: hızı saatte 10 km.'yi geçmeyen. (bkz: light air ), (bkz: light breeze ).
  51. Adjective (poker) borçlu.
    He's a dollar light.
  52. Intransitive Verb (attan/taşıttan) inmek.
    He lighted from his horse.
  53. Intransitive Verb konmak, (üzerine) düşmek.
    light on one's feet: ayakları üstüne düşmek.
    A bird lit on the branch: Dala bir kuş kondu.
  54. Intransitive Verb
    light on/upon: rastlamak, tesadüfen bulmak/olmak.
    light upon a rare book in a secondhand bookshop:
    Sahaflarda nadir bir kitap bulmak.
    He lit upon a solution: Tesadüfen bir çözüm buldu.
  55. Intransitive Verb (bir yere/kimseye) isabet etmek, rastlamak, gelmek, (darbe) vurmak, inmek.
    The blow lit on his head: Darbe başına indi.
ipliği pazara çıkmak Verb
gerçek görünümüyle belirmek Verb
Hafif metallerin dökümü (NACE kodu: 24.53) Noun, Trades-Professions
birisine karanlık etmek, önüne çıkmak, engel olmak, ayağına dolaşmak.
becerisini saklamak Verb
örnek olmak istememek Verb
kendi yeteneğini gizlemek Verb
ayakları üstüne düşmek Verb
Metalden hafif paketleme malzemeleri imalatı (NACE kodu: 25.92) Noun, Trades-Professions
Motorlu hafif kara taşıtlarının ve arabaların kiralanması ve leasingi (NACE kodu: 77.11) Noun, Trades-Professions
Otomobillerin ve hafif motorlu kara taşıtlarının ticareti (NACE kodu: 45.11) Noun, Trades-Professions
tiyatrolarda
bir sahneye genel aydınlatma sağlayan yönlendirilmemiş ışık
çevre aydınlatması
filmlerde ve televizyonda
suni aydınlatma
suni ışık
işaret ışığı
işaret aydınlığı
ışımak Verb
işaret için kullanılan havai fişek
kanal geçit feneri
ışık düşürmek Verb
kıyı ışıkları Noun
otomobilin kapısı açıldığında yanan dahili lamba
bir lamba belli bir yeri tararken gölgede bıraktığı yeri başka bir lambanın aydınlatması
pano lambası Noun
tablo lambası Noun
arabada kontrol paneli lambası Noun
gündüz vardiyası Noun
gün ışığı
ölü ışık (gemi lombozu kapağı
kısılan ışık
elektrik ışığı
yedek ışıklama
güneşten solmaz
yanıp sönen ışık
floresan ışık
sis farı Transport
liman ışıkları Noun
liman ışıkları Noun
oto ön lambası Noun
ön far Transport
ışığa tepki göstermemek Verb
yanıp sönen ışık
lamba ışığı
iniş farı
ay ışığı
mehtap
neon ışığı
park lambası Noun
pupa ışığı
(uçak) durum lambası Noun
güç ışığı Information Technology
kameranın üzerindeki yeşil uyarı ışığı
televizyon kamerasının yayına geçmek üzere olduğunu belirten
(araba) arka cam
ışımak Verb
ışıma
okuma ışığı
geri vites lambası Noun, Transport
bir aracın arkasındaki beyaz geri vites lambası Noun
dönerek yanıp sönen lamba
geminin demirlemiş olduğunu gösteren ışık
lambası Noun
sinyal ışığı
kısık ışık
spot lamba
(diskoteklerde , vb) hızla yanıp sönen ışıklar
stop lambası Noun
kontrol kalemi Noun
tepe feneri
az bavul ile yolculuk etmek Verb
az eşya ile seyahat etmek Verb
kızgın
işaret fişeği
görünür ışık Noun, Physics
ikaz lambası Noun
ışıksız
hafif uçak
perde
fener
yol gösteren ışık sinyali
hafif yük
hafif komedi
ortaoyunu
boş halde tonalite
boş geminin çektiği su
aydınlatma vergisi
fener resmi
ışık efekti
tek başına giden lokomotif
aydınlatma mühendisliği
ışık haslığı
ışık filtresi
(foto) ışık filtresi
hafif yük
hafif mal
hafif yük
filizi
kaygısızlık
ışıklık
deniz feneri binası Noun
fener
hafif ev işi
hafif sanayiler Noun
hafif sanayii
hafif sanayi I
hafif sanayi
kamyonet
hafif maden
ucuz para
ışık engeli
rastlamak Verb
hafif ceza
tozpembe
aydınlatma fabrikası Noun
oya katılma oranının düşüklüğü
camlı lumboz
az kazanç
hafif ceza
(Br) dar raylar
tıkırtı
kolay okunan sıradan kitaplar
hafif içkiler Noun
aydınlık
tehlikeli bir bölgeyi belirtmek için makineli ve belirli yerde demirli fener gemisi
ışık işareti
ışık kararlılığı
az vergi
hafif vergilendirme
deniz feneri Noun, Maritime Traffic
fener kulesi
(borsa) az ciro
hafif vasıta Noun, Transport
fener dubası Noun
demirli fener gemisi
fener dubası (tehlikeli bir bölgeyi belirtmek için belirli bir yerde demirli fener gemisi
esinti
ışık yılı Noun, Astronomy