grain

  1. Noun, Geology dane, tane
  2. Noun tane (buğday, arpa, mısır vb.).
  3. Noun tohum.
  4. Noun taneli bitkiler, hububat.
  5. Noun (tuz, biber, barut, kum vb.) tane(si).
  6. Noun en küçük ağırlık ölçüsü, takriben 1 buğday tanesinin ağırlığı: 1/437.55 ons = 0.0648 gram.
  7. Noun nebze, zerre, cüz, en küçük miktar, pay.
    Not a grain of truth in what he said: Sözlerinde en ufak
    hakikat payı yok.
    a grain of common sense: bir nebze sağduyu/anlayış.
  8. Noun ağaç damarlarını diziliş şekli, tahta ve mermerin damarlı görünüşü.
    dye in grain: boya ile ağaç/mermer görünüşü vermek.
  9. Noun derinin tüyleri yolunmuş yüzü.
    grain side: derinin tüyleri yolunmuş yüzü.
  10. Noun tanesel şekil.
  11. Noun kumaşın elyafı/iplikleri.
  12. Noun (mensucat) doku, dokunuş.
  13. Noun ağaç/taş/maden vb. damarı.
  14. Noun bir maddeyi oluşturan tanelerin büyüklüğü.
    sugar of fine grain: ince taneli (toz) şeker.
  15. Noun kristalleşme hali.
    boiled to the grain.
  16. Noun (a) mizaç, huy, (b) temel/belirgin nitelik, özellik, karakteristik vasıf.
    Anti intellectual doctrines
    are very much in the American grain.
  17. Noun kırmız böceğinden yapılan kırmızı boya.
  18. Transitive Verb tanele(n)mek, tane tane olmak, tanelere ayır(ıl)mak.
  19. Transitive Verb ağaç/mermer vb. damarları görünüşünde boyamak.
    graining: ağaç damarı/mermer görünüşü verme.
  20. Transitive Verb sepilemek, derinin tüylerini çıkarmak/temizlemek, deriyi işlemek.
mizacına/huyuna/yaratılışına/tabiatine aykırı/zıt.
It goes against the grain for me to do it:
Böyle (iş) yapmak tabiatime aykırıdır/âdetim değildir.
It goes against the grain for him to apologize: Özür dilemek âdeti değildir.
I'll do it, but it goes against my grain: Onu istemeye istemeye yapacağım.
taneleri yönlendirilmiş çelik Noun, Iron-Steel
Öğütülmüş hububat ve sebze ürünleri imalatı (NACE kodu: 10.61) Noun, Trades-Professions
Öğütülmüş tahıl ürünleri, nişasta ve nişastalı ürünlerin imalatı (NACE kodu: 10.6) Noun, Trades-Professions
taneleri yönlendirilmemiş çelik Noun, Iron-Steel
Tahıl, işlenmemiş tütün, tohum ve hayvan yemi toptan ticareti (NACE kodu: 46.21) Noun, Trades-Professions
mizacına/huyuna/yaratılışına/tabiatine aykırı/zıt.
It goes against the grain for me to do it:
Böyle (iş) yapmak tabiatime aykırıdır/âdetim değildir.
It goes against the grain for him to apologize: Özür dilemek âdeti değildir.
I'll do it, but it goes against my grain: Onu istemeye istemeye yapacağım.
çuvallara doldurulmuş zahire
dökme tahıl
hububat
isteğine karşı olmak Verb
birinin aleyhine olmak Verb
yapraksı tane Noun, Geology
dörde dilinmiş kütüğün damarları. Noun
tahıl rezervi
alivre mahsul
harman savurmak Verb
buğdayı savurup tanelerini ayırmak Verb
hububat alkolü.
tahıl talimatı karşılığında keşide edilen senet
hububat komisyoncusu
hububat yükü belgesi (hububat için navlun sözleşmelerinde , hazırlık mektubunun süvari tarafından verilen
; ancak yetkili bir sürveyörden geminin hubu
hububat yükü belgesi
ambar
tahıl ürünü
(US) tahıl ürünü
tahıl tüccarı
tahıl teslimatı
tahıl ambarı, silo.
zahire borsası
tahıl ihracaatı
tahıl ihracatı
hububat tarlası.
hububat tertibatı
vadeli hububat sözleşmesi
tane altın
hububat yetiştirme
zahire silosu Noun
hububat temizleme tesisatı
hububat hasadı
hububat hasatı
kıl tarafı işlenmiş deri
tahıl yükleyici
zahire yükleme tesisatı
zahire pazarı
hububat piyasası
hububat borsası
zahire tüccarı
buğday güvesi
(Tinea granella): tırtılları tahıl üzerinde yaşayan, kanatları dar ve tüylü pulkanatlı böcek.
hububat borsası
zahire fiyatları Noun
hububat üretimi
hububat alımı
zahire alımı
tahıl pası, hububata ârız olan bir hastalık.
tahıl silosu Noun, Agriculture
darı süpürgesi.
tahıl hacmi (geminin yük yerlerini fit küp olarak belirleyen tahmil kapasitesi
zahire ambarı
zahire baskülü
tahıl viskisi Noun, Food-Kitchen
alcohol ile ayni anlama gelir. alkol, ispirto, etil alkol, C2H5OH.
ince grenli film
en ufak bir sağduyu olmamak Verb
en ufak bir ümit bile yok
saf ispirto
ihtiyatla, şüphe ile, kaydı ihtiyatî ile.
take sth with a grain of salt: bir şeyi şüphe ile karşılamak.

I take his words with a grain of salt.
şüphe ve ihtiyat ile.
take with a grain/pinch of salt: şüphe ve ihtiyatla karşılamak.
You must
take this "true story" with a large grain of salt; most of it is the writer's imagination.
hiç anlamı olmama
Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü Noun, Organizations