jump

English-Turkish Translation

  1. Verb zıpla(t)mak.
    jump for joy: sevinçten zıplamak.
    jump up and down in excitement: Heyecanla zıp zıp zıpladı.
  2. Verb sıçra(t)mak, çarpmak.
    Her heart jumped when she heard the news: Haberi duyunca yüreği ağzına geldi.
  3. Verb fırla(t)mak.
    to jump out of one's chair.
  4. Verb (hüküm vermekte vb.) acele etmek.
    jump to conclusion: acele hüküm vermek.
  5. Verb (fırsat vb. üzerine) atılmak.
  6. Verb atla(t)mak.
    to jump a ditch/a stream/over a fence. to jump a horse over a fence. He jumped from job
    to job.
    To jump from a subject to another in a speech: Konuşmada bir konudan ötekine atlamak.
  7. Verb (Fiyat vb.) ânî yükselmek/fırlamak/artmak.
    Food prices jumped. Gold shares jumped on the stock market yesterday.
  8. Verb (damada) üzerinden atlamak, atlanan taşı almak.
  9. Verb (briç) peyi artırmak.
  10. Verb (atı) şaha kaldırmak.
    to jump a horse.
  11. Verb sekmek, üzerinden atlamak, atlayıp geçmek, pas geçmek.
  12. Verb kaçmak, tüymek, firar etmek.
    He jumped town without paying his bills.
  13. Verb (trene) binmek, atlayıvermek.
  14. Verb (tren) raydan çıkmak.
    jump the track.
  15. Verb gaspetmek, (yasa dışı) ele geçirmek.
    jump a mining claim.
  16. Verb (habersiz) saldırmak/hücum etmek/üzerine atılmak, baskın yapmak.
    The robbers jumped the shopkeeper.
  17. Verb ağzına geleni söylemek.
    He jumped on him for his negligence.
  18. Verb (hızla) işe başlamak/girişmek.
  19. Verb avı yuvasından çıkartmak.
  20. Verb terfi ettirmek, rütbesini yükseltmek.
  21. Verb …'den önce davranmak, vakitsiz harekete geçmek.
    jump the green light: yeşil ışığı beklemeden hareket etmek.
  22. Verb tehlikeye atılmak.
  23. Verb irkilmek, ürkmek.
    You made me jump.
  24. Noun zıplama, sıçrama, sıçrayış, atlama, atlayış, atılma, atılış, fırlama, fırlayış.
  25. Noun atlama mesafesi, bir atlayışta alınan yol.
  26. Noun paraşütle atlama/inme, paraşütün inişi.
  27. Noun (fiyat vb.) ânî yükseliş/artış.
  28. Noun (spor) … atlama.
    broad/long jump: uzun atlama.
    high jump: yüksek atlama.
  29. Noun (heyecan vb. ile) birden silkinme.
  30. Noun (dama) üstünden atlayıp taşı alma.
  31. Noun
    the jumps: endişe, telâş, sinirlilik.
  32. Adjective, Military paraşüt birliklerine mahsus, atlama+, indirme+.
    jump boots.
    jump area: indirme bölgesi.
  33. Adjective (caz müziği vb.) hızlı, seri tempolu.
  34. Adverb (bkz: exactly ), (bkz: precisely )
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

be one jump ahead of one's competitors
rakiplerinden bir hamle önde olmak Verb
get the jump on one's competitors
(US) rakiplerini arkada bırakmak Verb
jump down one's throat
boğazına sarılmak Verb
jump down one's throat
haşlamak Verb
jump down someone's throat
şiddetle birinin sözünü kesmek, konuşması esnasında birden atılmak.
jump down someone's throat
throat (11).
jump down someone's throat
(a) birinin gırtlağına sarılmak, kavga etmek, (b) azarlamak, haşlamak.
jump one's camera
fotoğraf makinesini ele geçirmek Verb
jump out of one's skin
korkudan sıçramak; aşırı derecede coşmak.
jump to conclusions
acele hüküm vermek Verb, Idioms
jump to conclusions
yeterli bilgi olmadan sonuç çıkarmak Verb, Idioms
jump to conclusions
tüm faktörleri değerlendirmeden yargıya varmak Verb, Idioms
jump to one's feet
ayağa fırlamak Verb
a jump
atlama
be all of a jump
sinirleri çok gergin olmak Verb
be for the high jump
cezayı hak etmek, cezaya lâyık/müstahak olmak.
He'll be for high jump when they know he's used the firm's car.
broad jump
uzun atlama.
standing/running broad jump = long jump: durarak/ koşarak uzun atlama. Noun
gelände jump
(kayakçılıkta) engel atlama. Noun
give someone a jump
(birisini) korkutmak, ürkütmek, telâşa/endişeye sebep olmak.
go up with a jump
(borsa) birden fırlayış göstermek Verb
high jump
yüksek atlama. Noun
hop, skip and jump
pek yakın, iki adımlık (mesafe). Noun
hop, step and jump
üç adım atlama.
long jump
uzun atlama.
standing/running broad jump = long jump: durarak/ koşarak uzun atlama. Noun
long jump
uzun atlama. Noun
make someone jump
sıçratmak Verb
make someone jump
atlatmak Verb
on the jump
telâşlı, aceleci, telâş içinde, sağa sola koşuşan, çok meşgul.
pay jump
maaş fırlaması
price jump
fiyat sıçraması
quantum jump
dev adım Noun
queue jump
kuyrukta sırayı bozmak Verb
sales jump
satışta fırlama
ski jump
kayakçı sıçraması/atlaması.
standing jump
durduğu yerden atlama
triple jump
üç adım atlama.
water jump
(at yarışlarında) su maniası. Noun
jump (up) fass
fiyatları fırlatmak Verb
jump (up) prices
fiyatları fırlatmak Verb
jump a claim
hile veya zorbalıkla başkasına ait araziyi gaspetmek.
jump a locality
(US) bir semti terk etmek Verb
jump a question on sb
birine bir şey sorup hemen yanıt istemek Verb
jump a train
biletsiz yolculuk yapmak Verb
jump a train
(US) biletsiz trene atlamak Verb
jump area
(paraşüt) atlama alanı
jump at
canatmak, hemen itaat etmek, tehalük göstermek.
jump at a chance/at an offer.
jump at
alelacele/düşünmeden kabul etmek.
jump at a bargain
kelepiri elden kaçırmamak için atlamak Verb
jump at an offer
bir teklife atlamak Verb
jump at an opportunity
bir fırsatı kaçırmamak Verb
jump at an opportunity
açıkgözlülük etmek Verb
jump back into the fray
yeniden kavgaya girişmek Verb
jump bail
kefaletle serbest bırakılmış iken kaçmak.
The suspect jumped bail and is now being sought.
jump bail
kefaleti iptal edilmek: çağırıldığı zaman mahkemeye gitmediği için kefaletle serbest kalma hakkını kaybetmek.
jump ball
(basketbolda) hakemin iki hasım oyuncu arasına attığı top. Noun
jump bid
(briç) aşırı pey: evvelki peyi minimum miktardan fazla geçen pey. Noun
jump channels
(US) hiyerarşiyi gözetmek Verb
jump down sb's throat
birini şiddetle terslemek Verb
jump for joy
tepinmek Verb
jump from one subject to another
bir konudan bir konuya atlamak Verb
jump in a curve
bir eğride kırılma
jump in costs
maliyetlerde ani artış
jump in crime
suç işleme oranında ani artış
jump in earnings
kazançta ani yükseliş
jump in exports
ihracatta ani artış
jump in incomes
gelirlerde ani artış
jump in orders
siparişlerde ani artış
jump in prices
fiyatlarda ani artış
jump in production
üretimde ani artış
jump in sales
satışlarda ani artış
jump into a taxi
taksiye atlamak Verb
jump into new high ground
(fiyatlar) fırlamak Verb
jump into the market
birden satın alma emri vermek Verb
jump jet
dikine havalanan jet uçağı
jump lead
bir araçtan öbürüne cereyan aktarma kablosu Noun
jump lightly and quickly
sekmek Verb
jump off
saldırmak, hücuma/taarruza geçmek.
jump off the page
göze belirgin bir şekilde görünmek Verb
jump on sb
çullanmak Verb
jump on the bandwaggon
modaya uymak Verb
jump on the bandwaggon
kazanan tarafa geçmek Verb
jump on the diversification bandwaggon
zengin çeşitli bir üretim programına geçmek Verb
jump on the stock exchange
borsada sağlam bir şekilde yükselmek Verb
jump on/all over someone
azarlamak, çatmak, tekdir etmek,
argo haşlamak, zılgıtı vermek.
jump out of a moving train
giden bir trenden atlamak Verb
jump out of the frying pan into the fire
yağmurdan kaçayım derken doluya tutulmak Verb
jump out of the frying pan into the fire
yağmurdan kaçarken doluya tutulmak Verb
jump over
aşmak Verb
jump over the broomstick
evlenmek.
jump pass
(futbol/basketbol) zıplayarak atılan pas. Noun
jump rope
ip atlama. Noun
jump rope
atlama ipi. Noun
jump sb's nerves
birinin sinirlerine dokunmak Verb
jump seat
(otomobilde) katlanabilen sandalye. Noun
jump ship
(bahriyeli) gemiden kaçmak/firar etmek.
jump shot
(basketbolde) topu zıplayarak atış. Noun
jump spark
atlama şeraresi
jump start
bir aracı iterek ya da cereyan aktarma kablosu ile çalıştırmak Verb
jump suit
paraşütçü giysisi. Noun
jump suit
tulum, bluz veya gömlekle bir arada tek parça giysi. Noun
jump the gun
(a) işaret verilmeden yarışa başlamak, (b) bir işe vakitsiz (vaktinden önce) başlamak, acele etmek/davranmak, ivmek.
jump the gun
(a) işaret verilmeden önce başlamak/harekete geçmek, (b) vaktinden önce başlamak.
jump the queue
açık gözlülük yapmak, sırasını beklemeden bir şeyi çabucak elde etmek.
jump the rails
raydan çıkmak Verb
jump the track
raydan çıkmak, yoldan sapmak, geçmek, atlamak.
jump to a hasty conclusion
acele sonuç çıkarmak Verb
jump to the gun
zamanından önce harekete geçmek Verb
jump up
aniden binmek Verb
jump up
bır denbire fırlamak Verb
jump up
fırlamak Verb
jump up and down
zıplamak Verb
(parachute) jump area
atlama alanı
be/jump on/abord the bandwagon
kuvvetliyi desteklemek, galip tarafı tutmak, galip geleceği/kazanacağı anlaşılan tarafa/eyleme vb. katılmak,
kalabalığa uymak, herkesin dediğini demek veya yaptığını yapmak.
At the last moment the senator jumped on the winning candidate's bandwagon.
get/have the jump on
tez/çabuk davranmak, (çabuk harekete geçerek) üstünlük sağlamak, ileri geçmek.
leave/jump the metals
(tren) raydan çıkmak.
stay one jump ahead of sb
birinden bir hamle önde olmak Verb
üst ” upper surface , top . to undertake ; to jump over ; he had a knife on
~ ne almak ~den atlamak ~ de bıçak vardı ~ nde durmak ~ ne düşmek ~ nde ka
wait for the cat jump (
olayların gelişmesini beklemek/rüzgârın nereden eseceğini beklemek/acele iş yapmamak.
English-Turkish phrases from Zargan's own database