-den daha fazla/büyük/değerli (şey).
His report is more than a survey.
her zamankinden çok kararlı olmak
Verb
başından büyük işe girişmek, yutamayacağı lokmayı ısırmak.
In trying to build a house by himself, he had bitten off more than he could chew: Tek başına ev yapmaya kalkışmakla başından büyük işe girişti.
yarardan çok zararı olmak
Verb
takdirden çok tenkide uğramak
Verb
birçok seçeneği olmak
Verb
oynayacak çok kozu olmak, bir sürü gizli plânları/düzenleri olmak.
Amerikalı kim, o kim! (Ne münasebet, o Amerikalı değildir).
…'den ziyade, daha ziyade.
She's more like 30 than 25: 25'ten ziyade 30'una yakındır.
çoğunlukla, çok defa, çoğu kez.
During the foggy weather the trains are late mor often than not:
Sisli havalarda çok defa trenler gecikir.
genellikle, ekseriya, çoğu zaman.
More often than not I read a novel: Ekseriya bir roman okurum.
göründüğünden başka türlü, göründüğü gibi/kadar … değil.
Sewing looks quite simple, but there's more in it than meets the eye.
birden fazla ...
Adjective
fazlasıyla, aşırı derecede, haddinden ziyade.
His behavior displeased me more than somewhat .
-den fazla değil.
He is no more German than I am: Kim demiş onu Alman diye?
“I can't understand it.” “No more can I.” “Bunu anlamıyorum. ” “Benden de al, o kadar.”
mümkün mertebe az.
He never does more work than he can help: Mümkün mertebe az iş yapar (Canını eziyete koşmaz).
-den fazla değil.
He is no more German than I am: Kim demiş onu Alman diye?
“I can't understand it.” “No more can I.” “Bunu anlamıyorum. ” “Benden de al, o kadar.”
yapılması ille de şart olandan fazlasını yapmamak
Verb
… ile aynı/bir.
It's nothing more or less than a murder to send him without a gun to catch the criminal:
Onu silahsız olarak katili yakalamaya göndermek cinayettir.
-den fazla değil.
He is no more German than I am: Kim demiş onu Alman diye?
“I can't understand it.” “No more can I.” “Bunu anlamıyorum. ” “Benden de al, o kadar.”
işin altında iş var; daha bilinmeyen gerçekler/sebepler var.
Bir kimseyi iyilikle yola getirmek daha kolaydır.