particular

English-Turkish Translation

  1. Adjective tikel
  2. özel, hususî, şahsî, zata mahsus.
    My particular hobby. His particular interests. The particular person
    I had in mind.
    My particular choice: Benim şahsî seçeneğim.
  3. dikkate/kayda/zikre değer, şayanı dikkat, istisnaî, olağanüstü, önemli.
    Nothing particular happened.
    Take particular pains with his job. of particular importance.
    She didn't say anything particular: Önemli bir şey söylemedi.
    nothing in particular: kayda/zikre değer hiçbir şey.
  4. özgü, has, mahsus, müstesna.
    He took particular care of it. a particular characteristic of a skunk
    is his smell. Her particular type of humor.
  5. ayrıntılı, etraflı, teferruatlı, tafsilâtlı, mufassal.
    a particular description. She gave us a very
    particular account of her day.
  6. titiz, müşkülpesent, meraklı, pek dikkatli.
    be particular about one's food: yemek seçmek, yemek
    hususunda titiz olmak.
    be particular about one's dress: giyimine çok itina/özen göstermek, şık ve temiz giyinmek.

    a very particular housewife    : çok titiz bir ev kadını.
  7. Logic belirli, muayyen, sınırlı.
    “Some trees are oaks” is a proposition. “Some men are wise” is a particular affirmative.
  8. Law kişisel, bireysel, ferdî.
  9. (bkz: partial ).
  10. tek, münferit.
    particular incidents.


  11. particular     sıfatı bazen belirli bir şeyi ötekilerden ayırdetmekte kullanılır, o zaman Türkçeye
    çevrilmez:
    That particular chair is sold: O sandalye satıldı.
    for no particular reason: sebepsiz, belirli bir sebep olmadan.
    a particular friend of mine: bir dostum, dostlarımdan biri.
  12. Noun husus, madde, özel bir nokta.
    in every particular: her hususta.
    The work is complete in every
    particular. He is wrong in one particular.
  13. Noun, Logic tikel
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

Agents specialised in the sale of other particular products (NACE code: G46.1.8)
Belirli diğer ürünlerin satışı ile ilgili uzmanlaşmış aracılar (NACE kodu: 46.18) Noun, Trades-Professions
be particular about one's dress
giyim kuşamına titizlik göstermek Verb
be particular as regards one's choice of friends
dostlarını seçerken titiz davranmak Verb
a london particular
tipik Londra sisi
argue from the general to the particular
genelden özele sonuç çıkarmak Verb
as a material particular
önemli bir ayrıntı olarak
be nobody in particular
özel bir kimse olmamak Verb
execute an order in every particular
bir emri eksiksiz yerine getirmek Verb
in a material particular
önemli bir ayrıntı olarak
in general and in particular
genellikle ve özellikle
in particular
özellikle, bilhassa.
In particular, he was criticized for pursuing a policy of conciliation.
anything/anyone
in particular: belirli/özel bir şey/kimse.
Are you looking for anything in particular?
nothing/nobody in particular: belirli/özel bir şe/bir kimse değil.
We talk about nothing in particular: Havadan sudan konuşuyoruz (Belirli bir şeyden söz etmiyoruz).
London particular
Londra sisi, Londraya özgü koyu sis.
particular agency
özel acentelik
particular agency
özel acentalık acentelik
particular average
küçük avarya
particular average
kaza sonucu meydana gelen zarar avarya
particular average
özel avarya
particular averment
belli bir vakıanın iddiası
particular branch
belli bir iş dalı
particular branch
özel şube
particular case
özel vaka
particular charges
nakliyat sigortasında sigortacının sigorta konusu hasardan korumak veya hasarı azaltmak için maruz kaldığı masraflar Noun
particular circumstances
istisnai durumlar Noun
particular circumstances
müstesna haller Noun
particular costs
direkt masraflar Noun
particular custom
mahalli âdet
particular custom
yerel âdet
particular equilibrium
kısmi denge
particular estate
ömür boyu intifa hakkı
particular fund
özel fon
particular instant
belli bir an
particular interest
özel menfaatler
particular legacy
özel vasiyet
particular lien
belirli bir şey üzerindeki rehin hakkı
particular lien
belirli bir konudaki rehin hakkı
particular lien
muayyen bir eşya üzerinde bizzat o eşya ile ilgili bir iş veya hizmet sebebiyle mevcut olan rüçhanlı takip veya hapis hakkı
particular malice
maksat dıı mahsus
particular malice
intikam hissi
particular malice
kincilik
particular malice
kasti mahsus
particular malice
kin
particular malice
kastı mahsus
particular operating expenses
özel işletme masrafları (iş hacmi ile birlikte değişen masraflar Noun
particular operating expenses
özel işletme masrafları Noun
particular partnership
özel bir iş için oluşturulan ortaklık
particular partnership
belli bir amacı yerine getirmek üzere kurulmuş ortaklık
particular partnership
(US) özel bir iş için oluşturulan ortaklık
particular partnership
(US) belli bir amacı yerine getirmek üzere kurulmuş ortaklık
particular power
hususi vekâletname
particular risk
müstesna haldeki riziko
particular risk
bir tek özel duruma ait risk
particular validity
kısmi geçerlik
particular will
cüzi irade Noun, Religion-Faith
a particular design in the mind
kastı mahsus
a particular point
husus
application a payment to a particular debt
bir ödemeyi belli bir borca ayırmak Verb
apply a payment to a particular debt
belli bir borcu kapatmak istemek Verb
apportion part of profits to a particular tax year
kârların bir bölümünü belli bir vergi dönemine paylaştırmak Verb
apportion party of the pimss to a particular tax year
kârın bir kısmını belli bir mali yıla aktarmak Verb
be very particular about having things done methodically
işleri metodik bir şekilde yaptırmada titizlik göstermek Verb
be without any particular profession
herhangi bir mesleği olmamak Verb
call on particular business
belli bir iş için uğramak Verb
claim exemption for particular stocks
(US) belli kıymetli evraklar için veraset vergisinden muafiyet talep etmek Verb
digest of the laws regulating a particular subject
kanunname
fitness for a particular purpose
belli bir amaca uygunluk
for a particular reason
belli bir nedenden
free from particular average
(FPA) hususi avarya müstesna
free of particular average
nakliyat sigortasında sigortacıların müşterek avarya dışında kısmi hasardan sorumlu olmama durumu
free of particular average clause
sigorta edilen rizikolardan özel avaryaların kaldırılması şartı
full and particular account
ayrıntılı rapor
have a particular dislike for sth
bir şeyden özellikle nefret etmek Verb
have nothing particular to do
yapacak özel bir şeyi olmamak Verb
having no particular opinions about sth
renksizlik
in particular article(s) ... thereof
Özellikle ilgili .... nin ... numaralı maddelerini
leave for no particular reason
belli bir sebep olmaksızın terk edip gitmek Verb
not to be particular to a few pounds
birkaç lira üstünde durmamak Verb
on particular occasions
belli durumlarda
pertaining to a particular place
lokal
problem of particular urgency
ivedi çözüm bekleyen sorun
process someone for a particular situation
birini belli bir mevki için yetiştirmek Verb
receive full and particular instructions
tam ve ayrıntılı talimat almak Verb
receive no particular notice
özel bir ihbar almış olmamak Verb
take no particular care over doing sth
bir şeyi yaparken özel titizlik göstermemek Verb
take particular trouble
özel titizlik göstermek Verb
take particular trouble
özel itina göstermek Verb
the habit of using a particular expression
ağız alışkanlığı
European Convention on Spectator Violence and Misbehaviour at Sports Events and in Particular at Football Matches
Sportif Karşılaşmalarda ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Gösterilerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi Noun, International Law
English-Turkish phrases from Zargan's own database