place

  1. Noun yer.
    This would be a good place for a picnic. Please save my place for me. I found the place where I left off reading.
  2. Noun uzay, mekân.
    time and place .
  3. Noun mevki, mevzi.
  4. Noun mahal.
  5. Noun nokta, benek, ufak yer.
    a decayed place in a tooth. There's a sore place on my leg where I bumped the table.
  6. Noun semt.
  7. Noun durum, mevki, yer.
    a place in the sun: iyi bir durum.
    If I were in your place: Yerinizde olsaydım …
  8. Noun sebep, vesile.
    There was no place for such a behavior: Böyle davranmaya sebep yoktu.
  9. Noun mevki, makam.
    Persons in high places in government.
  10. Noun görev, vazife.
    It is not my place to do it: Bunu yapmak benim görevim değil/bana düşmez.
  11. Noun yüksek makam/rütbe.
    Aristocrats of power and place.
  12. Noun memuriyet, kadro.
    Several places have not been filled.
  13. Noun bölge, mıntaka.
    to travel to distant places.
  14. Noun meydan.
  15. Noun küçük sokak.
  16. Noun şehir, kasaba, köy, meskûn yer.
  17. Noun (belirli bir işe tahsis edilmiş) yer/bina, ev, hane.
    a place of worship.
  18. Noun binanın belirli bir yeri, yer, köşe.
    The kitchen is the sunniest place in the house.
  19. Noun konut, ev, mesken.
    Have dinner at my place. They have a beautiful place in the country.
  20. Noun fırsat, uygun yer/mevki.
    There's a place in this town for a man of his talents.
  21. Noun, Mathematics (a) basamak, hane, ondalık sayı sisteminde bir rakamın bulunduğu yere atfedilen bağıl değer, (b)
    places: rakam sayısı.
  22. Noun (dramda) sahne.
  23. Noun (yarışmada) derece.
    He won first place.
  24. Noun at yarışında ikincilik.
  25. Noun yol, geçit, geçiş yeri.
    to make place for the gentry.
  26. Verb yerleştirmek, yerli yerine koymak, düzenlemek, tanzim etmek.
    place the silverware on the table for dinner.
  27. Verb vermek.
    to place an advertisement in the newspaper.
  28. Verb sunmak, takdim/tevdi etmek.
    to place evidence with the district attorney.
  29. Verb (işe/memuriyete) atamak, tayin etmek.
  30. Verb (işe vb.) yerleştirmek/koymak.
    The agency had no trouble placing him with a good firm.
  31. Verb yer vermek, … olarak tanımak.
    to place health among the greatest gifts of life.
  32. Verb görevlendirmek, görev vermek, göreve yerleştirmek.
  33. Verb (bir yere/duruma/konuma vb.) koymak/getirmek.
    be awkwardly placed: zor/acayip bir durumda olmak.
  34. Verb tanımak, teşhis etmek, (kim olduğunu) çıkarmak/hatırlamak.
    I remember his name, but I cannot place
    him: Adını hatırlıyorum ama kim olduğunu çıkaramadım.
  35. Verb (para) yatırmak, yatırım yapmak, sermaye koymak.
  36. Verb sınıflandırmak, bir sınıfa/gruba sokmak/koymak/ayırmak.
    The army placed him in the infantry.
  37. Verb tevdi/emanet etmek.
    I place this matter in your hands: Bu işi sana tevdi ediyorum.
    place a
    book with a publisher: bir kitabı yayınevine kabul ettirmek.
  38. Verb (sesine) gerekli ton ve âhengi vermek, notaların hakkını vermek.
  39. Verb (yarışmada vb.) (a) derece almak (1, 2, 3üncü), (b) (at yarışında) ikinci gelmek.
yönünü belirlemek Verb
yolunu bulmak Verb
ikametgâhını belli bir yerde tespit etmek Verb
yerinden olmak Verb
her şeye karşın iyi niyetli olmak Verb
iyi yürekli/cömert/merhametli/âlicenap olmak, iyi niyetli olmak.
His heart is in the right place:
(Herşeye rağmen) iyi niyetlidir.
mesafe koymak Verb
yerini bilmek Verb
haddini bilmek.
bir sorunu birinin ellerine tevdi etmek Verb
kaderini birinin ellerine bırakmak Verb
bir belgeye mührünü basmak Verb
kıymetli eşyalarını bankaya koymak Verb
ortanın solunda olmak Verb
birini bürosuna almak Verb
yazışmaları dosyaya kaldırmak Verb
yaraya parmak basmak Verb
yerinden vazgeçmek Verb
yerine dönmek Verb
kuyrukta sıraya girmek Verb
işyerini boşaltmak Verb
ikametgâh
bağlama plakası Noun
yüklük, yatak koymağa mahsus kapılı/perdeli bölme. Noun
mezarlık
gömülen yer
defin yeri
yanık
işyeri
ticaret işletmesinin yeri
kamp yeri
yük yeri
ünlü yer
meşhur semt
ünlü semt
meşhur yer
tırmık
ketumluk gerektiren mevki
gizlilik gerektiren mevki I
gizlilik gerektiren mevki
tehlikeli mahal
karanlık
ölüm yeri
onda hanesi
ondalık basamak Verb, Information Technology
basamak
boşaltma yeri
ikametgâh
oturacak yer
yemek yiyecek yer
tekin
baskı levhası Noun
(Br) işyeri
çiftlik
çöplük
baş köşe
hariç
müstahkem mevki I
müstahkem mevki
(okul , Br) boş yer
bağlama levhası Noun
saklanma yeri
zula Noun
en yüksek mevki
en yüksek mevki I
oylum
ilginç yer
ihraç yeri
verildiği yer
mektup bu toplanma merkezi
düzlük
yükleme yeri
ikamet yeri
üretim yeri
sanayici yeri
fabrika yeri
çamurluk
memleketi
havra
(tren) demiryolu içtinap durağı
kaynak
devamlı ikâmetgâh
sinema
oy sandığı yeri
toplanma yeri
umumi mahal
umuma açık olan yer
umumi yer
sökük
söküntü
tesellüm mahalli
kızartı
uzak yer
ücra köşe
dinlenme yeri
emin yer
kışlak
(US) sevk yeri
sergi yeri
oturma yeri
sıyrık
küçük yer
ciro edilebilir bir belgenin ödenme yeri
ayakta durma yeri
çıkış mahalli
taşlık
konaklama yeri
konaklama yeri
hazine
depo mevkii
güneşlik
şişlik
şura
burası
şura
en üst yer
ticaret yeri
dinlenmek yeri
çamaşırhane
kaynak
nere
işyeri
işyeri
çalışma yeri
(at yarışlarında) bahis oynama
önem vermek Verb
vurgulamak Verb
altını çizmek Verb
önemini belirtmek Verb
(Br) masrafları geri almak Verb
malları sürmek Verb
malları yere indirmek Verb
malları satmak Verb
yer tutucu Information Technology
iş arayan
yer adı
hisse yatırmak Verb
mekân faydası Noun
önem atfetmek Verb
değer atfetmek Verb
değer vermek Verb
önem vermek Verb
işçi yerleştirmek Verb