hepsi bir, farketmez.
It's all the same to me: Bence hepsi bir/farketmez/bence hava hoş.
all the same, but: buna rağmen.
(a) bununla beraber, buna rağmen, mamafih, yine de.
Thanks all the same: Yine de teşekkürler.
All the same it has cost us dear: Mamafih bize pahalıya mal oldu.
I feel anxious all the same: Yine de endişeliyim. (b) hepsi bir, farketmez.
It is all the same to me: Bence hepsi bir/farketmez.
(a) tamamen/tıpatıp aynı, (b) öyle olsa bile, yine de, bununla beraber.
It's just the same: tamamen/tıpatıp
aynı, hiç farketmez, hepsi bir, hepsi aynı şey.
(a) aynı şekilde, aynı tarzda, eskisi gibi, aynen, tıpkı.
When I am away things go on just the same:
Ben yokken de işler aynı şekilde yürür.
He is just the same as ever: Tıpkı eskisi gibi, hiç değişmemiş. (b) mamafih, bununla beraber, buna rağmen.
Yes, you're a nuisance sometimes, but we love you just the same: Evet, bazen can sıkıyorsun; buna rağmen seni seviyoruz.
bir başkasına göre düşük kalitede
...'in aynı dönemine göre yüzde ... düşüş
Noun, Economics
...'in aynı dönemine göre yüzde ... artış
Noun, Economics
bu cümleden olarak, bu cümleden olmak üzere
Adverb
aynı zamanda, mamafih, bununla beraber.
hareket ve konuşmasında ailesine benzemek
Verb
ikisi de aynı mezhepten olmak
Verb
aynı sorunları olmak
Verb
fikir birliğinde olmak
Verb
biriyle aynı sınıfta olmak
Verb
aynı kötü durumda olmak
Verb
(a) aynı fikirde/hemfikir olmak, uyuşmak, anlaşmak, (b) fikrinden dönmemek, sebat etmek.
aynı siyasal taraftan olmak
Verb
bir vahşi ile aynı düzeyde olmak
Verb
(a) aynı sebeple, bu nedenle, (b) bundan başka, buna ilâveten.
aynı hammaddeden yapılmış
aynı mesleği icraya devam etmek
Verb
temcit pilavı gibi hep aynı konuyu ele almak
Verb
durmadan aynı teraneyi çalmak
Verb
aynı yılın ... ayında
Noun
aynı durumda, aynı koşullar altında, aynı sorunlarla karşı karşıya.
to be in the same boat: aynı
durumda olmak, aynı koşullara tâbi olmak.
bir solukta, birdenbire, ânide, hemen, akabinde, hemen ardından, hem … hem de.
She lost her temper and apologized in the same breath: Hem öfkelendi hem de özür diledi (Öfkelenmesi ile özür dilemesi bir oldu).
Hesapta bu da var (Bir işin hem iyi hem kötü tarafına razı olmalı).
Benim için farketmez.
Sentence
Benim için hepsi bir.
Sentence
biriyle aynı dam altında yaşamak
Verb
aynı fiyat seviyesini korumak
Verb
grup içi birleşme ve devralma
Noun, Competition Law
aynı suçtan ikinci kez yargılanamamak
aynı seviyeye koymak
Verb
aynı meslekte çalışmak
Verb
aynı seviyeye getirmek
Verb
aynı düzeye getirmek
Verb
birine misli ile karşılık vermek
Verb
aynı gemide yolculuk etmek
Verb
birine aynıyla mukabele etmek
Verb
aynı teraneyi söylemek
Verb
İkisi de aynı mal; ikisinin de huyları/kusurları aynı; al birini vur ötekine.
hep aynı teraneyi/nakaratı okumak.
He is always harping on that: Hep aynı nakaratı okuyor.
aynı gün ankara'ya vardım
aynen, tıpı tıpına, ta kendisi.
That's the exact same man who was here last night: Dün gece buradaki adamın ta kendisi.