alone

English-Turkish Translation

  1. yalnız, yapayalnız, kimsesiz, bikes, tek başına, kendi başına.
    I want to be alone: Yalnız kalmak istiyorum.
  2. sade, sırf, münhasıran.
    Man shall not live by bread alone: İnsan sırf ekmekle yaşayamaz.
  3. eşsiz, eşi yok, biricik, bir tane, yegâne.
    He is alone among his peers in devotion to duty: Göreve
    bağlılıkta akranları arasında eşi yoktur.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

to be left entirely alone (through one's own fault
düdük gibi kalmak Verb
all alone
but . yalnız başına
all alone
yapayalnız
go it alone
kendi başına, bağımsız.
leave alone
rahat bırakmak
leave alone
birini yalnız bırakmak
leave alone
(a) (bir kimseyi) yalnız bırakmak, kendi haline terketmek.
Leave him alone, for he wants to rest.
(b)
k.d. rahatsız/taciz etmemek, musallat olmamak.
The youngsters wouldn't leave the dog alone, and he finally turned on them: Gençler köpeğe musallat oldular, sonunda köpek de onlara saldırdı.
leave someone alone
birinin peşini bırakmak Verb
leave someone alone
birinin yakasını bırakmak Verb
leave someone alone
birini rahat bırakmak Verb
leave someone alone
birini kendi haline bırakmak Verb
leave someone alone
huzur vermek Verb
leave someone alone
birini rahatsız etmemek Verb
leave someone alone
birinin yakasından düşmek Verb
leave someone alone
birini yalnız bırakmak Verb
leave something alone
birşeyle oynamamak Verb
leave something alone
bir şeye karışmamak Verb
leave something alone
birşeye müdahale etmemek Verb
leave something alone
birşeye karışmamak Verb
leave something alone
birşeye dokunmamak Verb
leave something alone
birşeye bulaşmamak Verb
leave well alone
(daha kötüye gitmemesi için) işi olduğu gibi bırakmak, daha fazla kurcalamamak.
leave well enough alone
fazla üstelememek, fazla üzerine varmamak, fazla zorlamamak, olanla yetinmek.
leave well enough alone
(daha kötüye gitmemesi için) işi olduğu gibi bırakmak, daha fazla kurcalamamak.
leave well enough alone
(yolunda giden bir işe) dokunmamak, kendi haline bırakmak.
let alone
rahat bırakmak
let alone
birini yalnız bırakmak
let alone
(a) karışmamak, rahatsız/taciz etmemek.
Let me alone for that: Sen o işi bana bırak. (b) … şöyle
dursun, … bir tarafa.
He was too tired to walk, let alone run: Koşmak şöyle dursun, yürümeye mecali yoktu.
let alone
(a) karışmamak, dokunmamak, kendi haline bırakmak.
Let me alone (Leave me alone): Bana karışma,
beni kendi halime bırak.
Let him alone: Ona dokunma/bırak onu. (b) bir yana, şöyle dursun, nerde kaldı (ki).
Honesty, let alone honor, was not in him: Şeref şöyle dursun, onda dürüstlük namına bir şey yoktu.
let someone alone
birini rahatsız etmemek Verb
let someone alone
birinin yakasından düşmek Verb
let someone alone
birinin yakasını bırakmak Verb
let someone alone
birinin peşini bırakmak Verb
let someone alone
birini kendi haline bırakmak Verb
let someone alone
birini rahat bırakmak Verb
let something alone
birşeye dokunmamak Verb
let something alone
birşeye bulaşmamak Verb
let something alone
birşeyle oynamamak Verb
let something alone
birşeye karışmamak Verb
let something alone
birşeye müdahale etmemek Verb
let well enough alone
halinden memnun olmak, mevcut durumu değiştirmekten kaçınmak.
let well enough alone
fazla üstelememek, fazla üzerine varmamak, fazla zorlamamak, olanla yetinmek.
living alone
yalnız yaşama
not to leave someone alone
peşini bırakmamak
stand alone
bir tutumda yalnız kalmak Verb
stand- alone
bağımsız çalışan kişi
to be left alone
yalnız kalmak (olmak)
weary of living all alone
yalnız yaşamaktan bıkmış
go-it alone policy
kendi haline bırak politikası Noun
go-it alone policy
kendi haline bırakma politikası Noun
keep alone if possible
ama kamarada tek kişi kalmak istemesi fiili
keep alone if possible
gemiyle yolculuk yapan bir kişinin tek kişilik ücret ödememek için kamarayı paylaşmayı kabul etmesi
let- alone principle
serbest rekabet ilkesi
English-Turkish phrases from Zargan's own database