1. Verb (bir yerden) ayrılmak, hareket etmek.
    When does the train go? He went early. It is time for us to go.
  2. Verb işlemek, çalışmak.
    Does your watch go well? The engine's going now.
  3. Verb olmak, duçar olmak, (maruz) kalmak. -irmek, -leşmek/-laşmak.
    to go mad/insane: delirmek.
    to
    go hungry: acıkmak.
    Her hair's going grey: Saçları kırlaşıyor.
    When the crop fail, the people go hungry: Ürün yetişmezse halk açlığa duçar olur/aç kalır.
  4. Verb davranmak, hareket etmek.
    go warily.
  5. Verb dalmak.
    go to sleep: uykuya dalmak.
  6. Verb tanınmak, bilinmek.
    to go by a false name: takma adla tanınmak.
  7. Verb ulaştırmak, götürmek, yol vermek, açılmak.
    Which road goes to the station: İstasyon yolu hangisidir?

    Where does this door go? Bu kapı nereye açılır?
  8. Verb (zaman) geçmek.
    Summer holidays go quickly.
  9. Verb tahsis edilmek, verilmek, devrolunmak, harcanmak, sarfedilmek.
    My money goes for food and rent. First
    prize goes to the winner.
  10. Verb (a)
    go at/to: satılmak.
    The house went to the the highest bidder. (b) satın almak.
    My
    money doesn't go far: Param fazla bir şey satın alamıyor.
    $5000 goes a long way: 5000 dolar çok şey satın alabilir.
  11. Verb sayılmak, telâkki edilmek.
    A good lunch as lunches go: İyi bir yemek sayılır (Yemek olarak iyi bir yemek).
  12. Verb sonuçlanmak, sonucuna var(dır)mak/ulaştırmak, sebep/vesile olmak, yönelmek, yaramak, kuvvetlendirmek.

    The election went bad for him: Seçim onun aleyhinde sonuçlandı.
    How did the game go? Oyun nasıl sonuçlandı?
    This goes to prove my point: Bu, benim noktai nazarımı ispata yarar.
  13. Verb ayrılmak, uzaklaşmak, kurtulmak, paçayı kurtarmak.
    to go without hat.
    to go unpunished: cezasız kurtulmak.
  14. Verb yeri … olmak.
    This book goes on the top shelf.
  15. Verb (renk, biçim, üslûp vb.) uymak, uygun olmak, ahenkli olmak, sığmak.
    These colors go well together:
    Bu renkler birbirine uyuyor.
    It won't go in the box: Bu, kutuya sığmaz.
  16. Verb yetişmek, ulaşmak, varmak, kavuşmak, uzanmak.
    This belt won't go around my waist. His memory does not go back that far.
  17. Verb tüketilmek, sarfedilmek, bitmek, sona ermek, kaybolmak.
    These extra expenses must go: Bu fazla
    masraflar sona ermelidir.
    My pen is gone: Kalemim kayboldu.
  18. Verb ilerlemek, ileri gitmek, devam etmek.
    go on: devam et.
  19. Verb (haber, söylenti vb.) dolaşmak, yayılmak, (hastalık) bulaşmak, sirayet etmek, yayılmak.
    The rumor
    has gone around. Measles went through the entire school.
  20. Verb … diye ses çıkarmak.
    The gun goes “bang”. The cork went “pop!”. The chain goes “clank”.
  21. Verb (okula) devam etmek, (cümle, şiir, şarkı vb.) sonu … olmak/gelmek.
    He goes to the college.
    How
    does that song go?: Bu şarkının sonu nasıldı?
    The story goes that he was murdered.
  22. Verb başvurmak, müracaat etmek.
    to go to court.
  23. Verb (a) yıpranmak, eskimek, aşınmak, zayıflamak.
    His eyesight is going. His hearing went. These shoes
    are going. (b) geçmek, zail olmak.
    My headache has gone.
  24. Verb ölmek.
    His wife went first. He went out like a light.
  25. Verb yıkılmak, kırılmak, bozulmak.
    The engine in the old car finally went.
  26. Verb (yarışa vb.) başlamak, harekete geçmek, fırlamak.
    Go when you hear the bell.
  27. Verb olmak, etmek, eşit olmak.
    Sixteen ounces go to the pound: On altı ons bir libre eder.
  28. Verb içinde/dahil olmak.
    Three goes into fifteen five times: On beşte üç beş defa var.
  29. Verb sonuçlandırmak, sonucunu doğurmak, sonucu etkilemek, sonuca dahilolmak.
  30. Verb … üzere olmak.
    He is going to write: Yazmak üzeredir.
  31. Verb şayanı kabul olmak, uymak, uygun olmak.
    Anything goes: Hepsi uyar/hangisi olursa olsun kabule şayandır.
  32. Verb kesin olmak, son karar/son söz olmak.
    What I say goes! Sözlerim kesindir.
  33. Verb kendini maruz bırakmak, at(ıl)mak, (zahmete vb.) katlanmak.
    Don't go to any trouble (for me). He went
    to great pains to do it.
  34. Verb (Mastar halinde önüne geldiği fiilin bildirdiği işi kuvvetlendirir, ona ivedilik, kesinlik vb. anlamı
    katar):
    He decided to go borrow it: Ödünç almaya kesinlikle karar verdi.
  35. Verb tahammül/müsamaha etmek, dayanmak.
    I can't go that music: Bu müziğe tahammül edemiyorum.
    I
    can't go tea: Çay bana dokunur.
  36. Verb bahse girmek, pey sürmek.
    I'll go 5 dollars on number six/on that race.
  37. Verb paylaşmak, … oranında iştirak etmek.
    to go halves: yarı yarıya paylaşmak.
    39. büyümek,
    ürün vermek, ağırlığında olmak.
    These tomatoes will go half a pound each.
  38. Verb üzerine almak, taahhüt etmek.
    His father went bail for him.
  39. Verb go shares with: … ile paylaşmak.
  40. Noun gidiş, gitme.
  41. Noun gayret, kuvvet, enerji.
    A man with a lot of go: Çok gayretli bir adam.
    The children are full
    of go, they run and play all day.
    There is no go in him: Hiç gayret sarfetmiyor (hımbılın biri).
  42. Noun teşebbüs, hamle, girişim, girişme, deneme.
    have a go (at sth/doing sth): (bir işe/şeye) girişmek,
    teşebbüs etmek, bir işle uğraşmak.
    He had a go at stopping the thief, but he couldn't hold on. Let's have another go at this problem.
  43. Noun başarı, muvaffakiyet.
    He made a go of it: İşini başardı.
    He seems to be making a go of his
    new store.
    That was a near go: Dar kurtulduk.
  44. Noun Cambridge üniversitesinde A.B. derecesi için yapılan ilk sınav.
  45. Noun anlaşma.
    It's a go.
  46. Noun (oyunda) sıra.
    It's my go: Sıra bende.
  47. Noun izin, müsaade.
    give a go: izin vermek.
  48. Exclamation başla!
  49. Adjective hazır.
  50. Adjective düzgün (gerektiği gibi) çalışmakta, faal.
    All systems are go: Bütün sistemler normal çalışır durumdadır.
  51. ,
    is. Japon daması: 361 gözlü damaya benzer tahta üzerinde siyah-beyaz taşlarla oynanan bir oyun.
  52. (veya
    take)
    to any/great/any great pains: çok çabalamak/gayret etmek, çok büyük çaba/gayret
    sarfetmek, çok çalışmak.
    Mary took great pains with her English lesson and got high marks.
  53. (or
    fly)
    off at (or
    on)
    a tangent: birden konu/fikir/söz değiştirmek, başka bir konuya atlamak.
okuldan dosdoğru babasının işine girmek Verb
kendi işine bakmak Verb
kimseye bir zararı dokunmadan işiyle gücüyle meşgul olmak Verb
işiyle gücüyle uğraşmak Verb
her zamanki işinıyapmak Verb
her zamanki işini yapmak Verb
işine bakmak Verb
planlarını uygulamak Verb
tasarılarını gerçekleştirmek Verb
taahhüdünü yerine getirmemek Verb
sözünü tutmamak Verb
sözünden dönmek Verb
doğduğu yere geri dönmek Verb
sözünü tutmamak Verb
sözünde durmamak Verb
imzasını tanımamak Verb
sözünü tutmamak Verb
sözünden dönmek Verb
döneklik etmek Verb
eski anılarını tazelemek Verb
eski alışkanlıklarına dönmek Verb
sözünde durmamak Verb
zorunlu olduğundan fazlasını yapmak Verb
birinin talimatı dışına çıkmak Verb
talimatının dışına çıkmak Verb
yetkisini aşmak Verb
sinirleri altüst olmak Verb
aklını kaçırmak Verb
Şu işe bak! Exclamation, Idioms
İnanılır gibi değil! Exclamation, Idioms
Anla anlayabilirsen! Exclamation, Idioms
Buyur, buradan yak! Exclamation, Idioms
Hayret birşey! Exclamation, Idioms
Olacak iş değil! Exclamation, Idioms
izin zni ne gitmek Verb
izne gitmek Verb
başına vurmak Verb
kaçırmak Verb
oynatmak Verb
çıldırmak Verb
oynatmak Verb
yola düşmek Verb
kendi yolunda gitmek Verb
bir kimsenin burnu dibinde yer almak Verb
gözünün önünde olup bitmek Verb
ölmek.
the great account: kıyamet günü.
kafasının dikine gitmek Verb
kendi yoluna gitmek Verb
kendi yoluna gitmek, bildiğinden şaşmamak, kendi bildiğini okumak.
akılıni oynatmak Verb
akılıni kaçırmak Verb
aklını kaybetmek Verb
aklını kaçırmak Verb
çok uğraşmak/çaba harcamak, büyük zahmete katlanmak. (b) kasten/mahsus/bile bile yapmak.
menzili dışına çıkmak Verb
notlarını gözden geçirmek Verb
bütün parasını harcamak Verb
çıraklık döneminde olmak Verb
çıraklık dönemini tamamlamak Verb
gelen mektup buları okumak Verb
gelen mektupları okumak Verb
liyakatini göstermek Verb
mektuplarına bakmak Verb
birinin eşyalarını karıştırmak Verb
ölmek, rahmete kavuşmak, vefat etmek, ahirete göçmek.
gone to glory: ölmüş, müteveffa, rahmete kavuşmuş.
Hakkın rahmetine kavuşmak Verb
başını döndürmek, kafasını tutmak.
(a) (içki vb.) başına vurmak, başını döndürmek, şaşırtmak, sarhoş etmek.
The brandy went to his head.
(b) kibirlenmek, burnu büyümek, kibirli/azametli/mağrur yapmak.
The applause of the crowd went to his head.
ölmek, rahmeti rahmana kavuşmak.
emeklilik çekini almak için postaneye gitmek Verb
yaz tatilini deniz kıyısında geçirmeye gitmek Verb
kendi işine bakmak Verb
rolünü unutmak.
Tuvaletim var. Sentence, Idioms
Tuvaletim geldi. Sentence, Idioms
Çişim geldi. Sentence, Idioms
Çişim var. Sentence, Idioms
Tuvalete gitmem lazım. Sentence, Idioms
parasını yetiştirmek Verb
bir sıkımlık canı olan Adjective, Idioms
üflesen gidecek durumda Adjective, Idioms
pamuk ipliğine bağlı Adjective, Idioms
büyük başarı
(Cambridge) giriş kabul sınavı
fütursuz ziyaret
gemiye binmek
binmek Verb
yurtdışına çıkmak Verb
dış ülkelere gitmek Verb
...'e aykırı olmak Verb
adımlamak Verb
kıyıya çıkmak Verb
tornistan etmek Verb
yoldan sapmak Verb
ıramak Verb
gitmek Verb
ıraklaşmak Verb
batmak Verb
top atmak Verb
büyük başarı sağlamak Verb
hisse piyasalarında fiyatların yükselmesinden yararlanmak Verb
topu atmak Verb
fırttırmak Verb
deli çıkmak Verb
sapıtmak Verb
şehre gitmek Verb
keşfe çıkmak Verb
yavanlaşmak Verb
yenilmek Verb
sis çözücü
ilerlemek Verb
saldırganca girişimci kişi
hareketli
seksi ve ritmik
(dansçı , müzik , vb ilgili olarak) çağdaş tarzda
riski yüksek ama potansiyel olarak verimli menkul kıymetlere yatırım yapan yatırım şirketi
avlanmak Verb
gokart
üstü açık mini yarış arabası Noun
liberal partiye girmek Verb
(şirket) dünyanın dört bir yanına yayılmak Verb
büyük riske girmek Verb
yaklaşmak Verb
fırttırmak Verb
renk atmak Verb
(şirket) tasfiye etmek Verb
batmak Verb
patlamak Verb
kakalamak Verb
iflas etmek Verb
topu atmak Verb
çarşıya çıkmak Verb
mahvolmak Verb
iflas etmek Verb
paylaşmak Verb
bozulmak Verb
geçmek Verb
karşılıksız kalmak Verb
cezasız kalmak Verb
iyi gitmek Verb
yaver gitmek Verb
rast gitmek Verb
kudurmak Verb
yabanileşmek Verb