kendi kendinin düşmanı olmak
Fiil
hemen hemen, takriben, nerede ise, az kaldı.
She is all but dead: Az kaldı ölüyordu.
hemen hemen, neredeyse, aşağı yukarı.
The job is all but finished: İş hemen hemen bitti.
asla, kat'iyen, sureti kat'iyede, hiçbir suretle.
The plans were anything but definite: Planlar
DEVAMINI OKU asla kesin değildi.
That little bridge is anything but safe: O küçük köprü kat'iyen emin değildir.
He's anything but fool: Hiç de aptal değildir.
anything but that: (Tek) bu olmasın da (ne olursa olsun).
GİZLE
…'den başka hiç, … hariç hiçbiri.
It is nothing but laziness: Tembellikten başka bir şey değil.
DEVAMINI OKU Anything but that: O olmasın da (ne olursa olsun).
GİZLE
çaresiz, çarnaçar, başka çare yok, mecburen … yapmalıyım/etmeliyim, elimden başka şey gelmez, elde değil
DEVAMINI OKU anlamında
MUST yerine kullanılır.
I cannot (help) but admit the truth of your remarks, although they go against my interests: Benim çıkarıma aykırı olmakla beraber sözlerinin gerçek olduğunu çarnaçar kabul ediyorum (kabule mecburum).
We could not but weep at the sad news: Üzücü habere ağlamaktan başka elimizden bir ey gelmezdi.
One cannot but admire his courage: Cesaretine hayran kalmamak elde değil.
NOT: Bazı bilginler
CANNOT BUT deyimini iki defa olumsuzluk içerdiği için doğru bulmazlarsa da genellikle İngilizcede kullanılan bir deyimdir.
One cannot but admire yerine aynı anlamda
One can but admire/can only admire/must admire/cannot help admiring terkiplerinden biri kullanılabilir.
GİZLE
+70
mutlaka … lıdır/lısınız vb., …'e mecbur(dur/sunuz vb.), -den başka bir şey yapamaz(sınız).
He cannot DEVAMINI OKU choose but obey: Mutlaka itaat etmelidir/itaate mecburdur.
GİZLE
elinde olmayarak, gayrı ihtiyarî.
He could not help but smile at the answer: (Bu) cevaba gayrıihtiyarî
DEVAMINI OKU gülümsedi.
I cannot help but admire her endurance. GİZLE
merakımı mazur görün ama ...
başka çıkar yolu olmamak
Fiil
ancak, yalnız, …'den başkası değil.
none but he knows the secret: Sırrı yalnız o biliyor (ondan
DEVAMINI OKU başkası bilmiyor).
none but a strong man could have lifted it: Onu ancak kuvvetli bir adam kaldırabilirdi.
GİZLE
sırf, sade, yalnız, …'den başka değil.
He's nothing but a criminal: Katilin biridir, katilden başka bir şey değildir.
İşin “fakat”ı var/Pek tahmin edildiği gibi değil/Kazın ayağı öyle değil!
But me no buts: İtiraz
DEVAMINI OKU istemem! Fakat makat dinlemem!
GİZLE
tesellüm konşimentosu
İsim
… da olmasa, … olmaksızın, … bertaraf/bir tarafa.
But for your help we should not have finished in DEVAMINI OKU time: Siz yardım etmeseydiniz vaktinde bitiremezdik.
But for you I was done for: Sen olmasan ben mahvolurdum.
But for the rain we should have had a pleasant journey: Yağmur da yağmasaydı zevkli bir seyahat yapmış olacaktık.
but for that: bu olmasa.
GİZLE
son ama aynı derecede önemli
belli sayıda bir ya da (iki , vb) dışında
bir şeyi peşin satın almak
Fiil
olmasa … , eğer, şayet, belki.
I would come but that I felt too ill: Çok hasta hissetmesem gelecektim.
..., ama hiç yoktan iyidir.
…, ama başka da pek bir numarası yok.
Cümle
…, ama başka pek bir özelliği yok.
Cümle
herşey olabilir ama … değil
lüzumundan/haddinden fazla, pek çok.
He's only staying 3 days, but he arrived here with everything DEVAMINI OKU but the kitchen sink (=lots of bags, cases etc.): Yalnız 3 gün kalacak, fakat bir sürü lüzumsuz eşya getirmiş.
GİZLE
akla gelebilecek herşey
İsim, Deyim
aklına ne gelirse
İsim, Deyim
gerekli gereksiz herşey
İsim, Deyim
eline ne geçerse
İsim, Deyim
kendini sadece gülünç duruma düşürmek
Fiil
başarı şansı az olmak
Fiil
kabul etmekten başka çaresi yoktu
... olduğunu anlıyorum, ama ...
... olduğunu kabul ediyorum, ama ...
İnanmamak mümkün değil ki!
Had I but known: Eğer bilseydim.
Never a year passes but he comes DEVAMINI OKU to visit me: Ziyarete gelmediği yıl yoktur.
I never pass there but I think of you: Ne zaman oradan geçsem seni düşünürüm.
Not but that I pity you: Size acımadığımdan değil.
If I could but see him: Keşki onu görebilseydim.
GİZLE
(felaket/servet vb.) gelince toptan gelir.
felaket (bazen da refah) gelince tomarla gelir.
... de dahil olmak, ancak bununla sınırlı olmamak üzere
Zarf, Hukuk
bunlarla sınırlı olmamakla birlikte aşağıdakiler dahil olmak üzere
Zarf, Hukuk
fakat sigortacı veya reasüröre ihbar edilmemiş hasarlar
İsim
son ve önemli (bir husus ta), en nihayet önemle belirteyim/zikredeyim ki …
arkasında borçtan başka bir şey bırakmamak
Fiil
Biraz komik olacak, ama ...
İstediğin kadar dalga geç ama ...
mamafih.
He's never walked that far - not but what he could do if he tried: O kadar çok yürümedi,
DEVAMINI OKU mamafih gayret etse yürürdü.
GİZLE
sadece … değil, üstelik/aynı zamanda … , hem … hem de …
Shakespeare was not a writer but (also) an DEVAMINI OKU actor: Shakespeare sadece yazar değil, aynı zamanda aktördü (hem yazar, hem de aktördü).
GİZLE
…'den başka hiç, … hariç hiçbiri.
It is nothing but laziness: Tembellikten başka bir şey değil.
DEVAMINI OKU Anything but that: O olmasın da (ne olursa olsun).
GİZLE
kabul etmekten başka çare kalmıyor
steno şart değilse de tercih sebebidir
Söylemeye bile gerek yok ama ...
suçlu ama akıl hastası kararı
Herkese yardım edemeyiz ama herkes birilerine yardım edebilir: ABD Başkanı Ronald Reagan'a atfedilen bir özlü söz.
Cümle, Deyim