yükseğe, yukarıya, yüksek yere/düzeye:
upclimb, upflow, upgoing, upgrow, upleap, upreach, uprise, upsend, upshoot, upstep, upstare, upstep gibi.
daha büyük, daha çok:
upbulging, upflaring, upflashing, upflooding, uplight, upswell gibi.
dik/düşey durum(d)a:
upprop, upstand, upsticking gibi.
eylem, faaliyet, hareket vb.:
upboil, upbubling, upstir gibi.
tamamen, büsbütün, tam, tekmil, baştanbaşa:
upbind, updry, upfold, upgather, upgird, uphoard gibi.
bir malı kutuya koyup ambalajını yapmak
Fiil
kablo lu televizyon sistemine bağlanma
doğruluğunu araştırmak
Fiil
(US) toplamını hesap etmek
Fiil
baraj ile suyu tutmak
Fiil
yavaş yavaş iyiye gitmek
Fiil
(fiyatlar) yükseltmek
Fiil
yükselmesine sebep olmak
Fiil
etkinliği artıracak şekilde donatmak
Fiil
(kendini) heyecanlı bir duruma sokmak
Fiil
net kazancın brütünü bulmak
Fiil
toprak yüzünü hafifçe kazımak
Fiil
(yarışa , maça , vb çıkmadan önce) ısınma hareketleri yapmak
Fiil
renklemek renklendirmek
Fiil
beklentileri karşılamak
Fiil
beklentilere uygun olmak
Fiil
yüzüne gözüne bulaştırmak
Fiil
(form) yanlış bilgiyle doldurmak
Fiil
zarif ve şık giyinmek
Fiil
önceden saptanmış olana uyamama
durup dinlenmeden çalışmak
Fiil
sokak kadını gibi giyinme
...'in eksik kalan kısmını tamamlamak
Fiil
daha pahalısına geçmek
Fiil
tam yukarı çekilmiş, ipin ucunda.
yukarıya (doğru), havaya, gökyüzüne.
Can you lift that box up onto the shelf for me? The bird flew up. He is going up the stairs.
walk up and down: bir aşağı bir yukarı gezinmek.
yukarıda, yüksekte, havada, gökyüzünde.
He stayed up in the mountains several days. The sun is up: Güneş gökyüzünde yükseldi.
yükselmiş, artmış.
The prices have gone up: Fiyatlar yükseldi.
ta … (yukarıdaki bir yeri işaret için kullanılır).
He lives up north: Ta kuzeyde oturuyor.
ayağa, dik duruma, ayakta, dik durumda.
Stand up! Ayağa kalk!
to get up: yataktan kalkmak.
Is he up yet? Yataktan kalktı mı?
tamam, bitmiş, sona ermiş:
time is up: vakit tamam(dır).
tamamile, tamamen, hepsi, sonuna kadar.
Drink up! Hepsini iç!
He won't eat up his vegetables:
Sebzelerinin hepsini yemiyor.
-e (doğru/müteveccihen).
He's flying up to Van from Izmir: Izmir'den Vana uçuyor.
He came right up to me and asked my name: Dosdoğru bana geldi ve adımı sordu.
-e kadar:
Will you walk up to the shop with me? Benimle dükkâna kadar yürür müsün?
rüzgâra karşı.
Put the helm up.
Denizcilik
fiilin anlamını kuvvetlendirmekte kullanılır:
tie up: sımsıkı bağlamak.
nail up: sağlamca
çivilemek.
eat up: yiyip bitirmek.
use up: hepsini kullanmak, kullanıp bitirmek.
follow up: sonuna kadar izlemek, peşini bırakmamak.
The house is burned up: Ev tamamen yandı = yanıp kül oldu.
to pay up one's debts: borcunu (tamamen) ödemek.
yukarı doğru hareket eden.
Sıfat
up on = up in: haberdar, bilgi sahibi.
He is up on current events.
Sıfat
bitmiş, sona ermiş.
The game is up: Oyun bitti.
His hour is up.
Sıfat
olmakta, cereyan etmekte.
What's up over there: Orada ne oluyor?
Sıfat
yüksek mevkide.
to be up on the social scale: toplumda yüksek mevkii olmak.
Sıfat
kurulmuş, yapılmış, dikilmiş.
The tent is up: Çadır kuruldu.
Sıfat
olgunlaşmış, kemale ermiş.
The corn is up and ready to be harvested.
Sıfat
(güneş, ay) doğmuş, gökyüzünde.
Sıfat
uyanık, uyumamış, yataktan kalkmış.
Are you up? Uyanık mısın?
Sıfat
(su düzeci) yükselmiş.
Tide is up.
Sıfat
(bina) yapılmış, inşaatı bitmiş.
Sıfat
yukarıya dönük.
He is resting and his face is up.
Sıfat
(yol) kazılmış, eşilmiş (ekseriye bileşik kelime olarak)
a torn-up road.
Sıfat
heyecanlı, sinirli.
Sıfat
maneviyatı yüksek, kendine güvenir.
Sıfat
(fena/yanlış/istenmeyen bir şey) olmakta/vuku bulmakta.
Her nervous manner told me that something was up: Sinirli halinden fena bir şeyin vukubulduğunu anladım.
Sıfat
-e giden, … yolunda.
He was on a ship up for Italy: İtalyaya giden bir gemide idi.
Sıfat
fena/istenmeyen bir sonuca ulaşmış.
They knew that their game was up.
Sıfat
uzakta, yüksekte.
He lives ten kilometers up from the coast: Sahilden on kilometre uzakta oturuyor.
Sıfat
yükseliş, çıkış, yukarı doğru hareket.
İsim
saadet, servet, ikbal, mutlu çağ.
He has had more ups than downs in his time: Hayatında düşkünlükten
çok mutlu çağları oldu.
İsim
(fiyat, değer) yükseliş, artış.
İsim
artırmak, büyütmek, yükseltmek, çoğaltmak.
to up output: üretimi artırmak.
Fiil
terfi et(tir)mek, yüksel(t)mek.
He has been upped to general manager.
Fiil
Yukarı Bak
Özel Isim, Sinema
vb ile ilgili olarak bir demografik analizin en üstteki bölümü
bir kurum hakkında yazılan övücü yazı
değerini yüksek göstermek
Fiil
hesabı şimdiki tarihe kaydetmek
Fiil