1. yarar, fayda, kâr.
    to be of little avail to someone: birine pek az yararı olmak.
    of no avail
    = without avail = to no avail: boşuna, beyhude, faydasız, nafile.
    We tried and tried, but it was to no avail; we failed: Ne kadar uğraştıksa nafile, başaramadık.
  2. yaramak, işe yaramak, faydası olmak, yarar/fayda sağlamak.
    Nothing can avail him now: Şimdi hiçbir
    şey onun işine yaramaz.
    The medicine did not avail against disease: İlâç hastalığa karşı fayda sağlamadı.
    avail someone nothing: bir kimsenin işine yaramamak.
  3. değerli olmak, kâr/menfaat sağlamak.
birinin işine yaramamak Fiil
işe yaramamak Fiil
pek işe yaramaz
boşuna
boşuna
bir hakkı kullanmak Fiil
bir haktan yararlanmak Fiil
bir hizmetten yararlanmak Fiil
bir tekliften yararlanmak Fiil
bir fırsattan istifade etmek Fiil
bir fırsattan yararlanmak Fiil
her fırsattan yararlanmak Fiil
birinin lütufkârlığından yararlanmak Fiil
bir şeyden yararlanmak Fiil
şikâyet etmek boşuna
birine bir şey söylemek Fiil
yararlanmak, faydalanmak, istifade etmek, kullanmak.
You should avail yourself of every chance to
improve your English: İngilizcenizi ilerletmek için her fırsattan yararlanmalısınız.
(bir şey yapmak için) fırsattan yararlanmak, fırsatı kaçırmamak.
They availed themselves of the opportunity
to hear a fine concert free of charge: Güzel bir konseri bedava dinlemek fırsatını kaçırmadılar.