yarar, fayda, kâr. to be of little avail to someone: birine pek az yararı olmak. of no avail
= without avail = to no avail: boşuna, beyhude, faydasız, nafile. We tried and tried, but it was to no avail; we failed: Ne kadar uğraştıksa nafile, başaramadık.
yaramak, işe yaramak, faydası olmak, yarar/fayda sağlamak. Nothing can avail him now: Şimdi hiçbir
şey onun işine yaramaz. The medicine did not avail against disease: İlâç hastalığa karşı fayda sağlamadı. avail someone nothing: bir kimsenin işine yaramamak.
değerli olmak, kâr/menfaat sağlamak.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition