soluk, solgun, (rengi) uçuk, renksiz.
His face is still pale after his illness. a pale complexion:
soluk/uçuk beniz.
turn pale: sararmak, solmak, rengi uçmak, sapsarı kesilmek.
Sıfat
açık (renk).
pale yellow/blue/etc.
Sıfat
mat, donuk.
The streetlight gave a pale light in the fog. The pale moon.
Sıfat
zayıf, güçsüz, şiddetli olmayan.
a pale foreign policy. a pale protest.
Sıfat
sol(dur)mak, donuklaş(tır)mak, sarar(t)mak, beti benzi atmak.
Her face paled at the bad news.
pale before sth: bir şeyin gölgesinde kalmak.
pale into insignificance: tamamen önemsiz olmak.
Sıfat
(sivri uçlu) kazık, parmaklık çubuğu, çit kazığı.
etrafı (parmaklıkla/çitle) çevrili yer.
belirli kimselerin oturmasına tahsis edilmiş bölge.
English Pale/Irish Pale ile ayni anlama gelir. Doğu İrlandada kral Henry II ve haleflerinin Angevin İmparatorluğuna
dahil edilen bölge.
(armacılıkta) geniş düşey şerit.
kazıklarla/çitlerle çevirmek, kapatmak.
çevirmek, ihata etmek, kuşatmak.
mat
Sıfat, Tekstil Sanayii
(a) yetkisi/salâhiyeti dışında, (b) (toplum düzenine vb.) aykırı.
Murder is an act outside the pale of society. (c) (nezakete/güvenliğe/insan haklarına vb.) aykırı.
(armalarda) (a) (tek resim) ortada, merkezde, (b) (iki resim) üstüste.
(a) yetkisi/salâhiyeti dışında, (b) (toplum düzenine vb.) aykırı.
Murder is an act outside the pale of society. (c) (nezakete/güvenliğe/insan haklarına vb.) aykırı.
(armalarda) ortada yukarıdan aşağıya.