must

  1. yardımcı fiilinin olumsuz şekli yerine kullanılır:
    They cannot have gone, because the light's is on:
    Işıkları yanıyor, dışarı gitmiş olamazlar. (Bu tümcenin olumlu şekli
    MUST ile yapılır:
    They must have gone out, because the light's not on: Işıkları yanmadığına göre dışarı gitmiş olmalıdırlar.
  2. mecbur olmak.
    One must eat.
  3. gerekmek, icabetmek, lâzım olmak, -meli, -malı.
    I must go: gitmeliyim, gitmem lâzım.
    You must
    not smoke here: Burada sigara içmemelisin.
    You must keep your spirit up: Cesaretini kaybetmemelisin.
    If I must: gerkirse.
    OK, I'll talk to him if I must: Peki, gerekirse onunla konuşurum.
    If you must know: mutlaka bilmem gerekiyorsa, çok merak ediyorsan.
    If you must know, I'm going to help him look for an apartment.
  4. -meli, -malı, herhalde … olmak.
    You must have forgotten what I told you: Sana söylediklerimi unutmuş
    olmalısın.
    You must know him: Onu herhalde/mutlaka tanırsın (tanımamana imkân yok).
    It must be midnight: Herhalde gece yarısı olmuştur.
    They must have left early: (Herhalde) erken gitmiş olmalılar.
  5. mecburiyetinde/zorunda olmak.
    To succeed you must try hard: Başarmak içın sıkı çalışmak zorundasın.

    Go if you must: Gitmek zorunda isen, git!
  6. (vukuu hemen hemen kesinlikle beklenen olay için) -meli/-malı.
    If you go that way you must meet him:
    Oradan gidersen muhakkak ona rastlarsın.
  7. kaçınılmaz/mukadder olayı bildirir:
    Man must die.
  8. istenilenin/beklenenin aksini yapmak anlamında kullanılır:
    After I gave her my advice, she must go
    and do the opposite: Verdiğim öğütlere rağmen gidip tam aksini yapmasın mı?
    Just as we were starting he must loose his car key: Tam yola çıkacağımız sırada aksi gibi otomobilin anahtarını kaybetti.
  9. bazen

    get, go
    fiilleriyle berabermiş gibi, fakat onlar olmadan kullanılır:
    We must away [= We must go away.]
  10. zorunluk, mecburiyet, gereklik, lüzum, zaruret, zarurî/hayatî önemi olan şey.
    Safety is a must. Warm
    clothes are a must in winter.
  11. önemli, hayatî, zarurî, mecburî, elzem, şart olan.
    a must item. must legislation.
  12. küf, küflülük, küf kokusu.
  13. küflen(dir)mek.
  14. şıra, üzüm şırası.
  15. (bkz: musth )
  16. kızmış/kızgın (erkek fil/deve).
  17. kızgınlık: erkek fillerde görülen tehlikeli cinsel kızışma hali.
  18. kızgın fil.
(bir kimsenin) kulaklarını çınlatmak, gıyabında konuşmak.
Last night your ears must have burnt/tingled:
Dün gece herhalde kulaklarınız çınlamıştır.
zorunluk
sansürden geçirilmesi gerekir
(US) uyulması mutlaka gerekli kanunlar
mutlaka okunması gereken kitap
uyulması mutlaka gerekli olan kayıt
itiraf/kabul etmek, doğru olduğunu beyan etmek.
I must confess I hate this government.
her ambalaj üstünde okunaklı etiket bulunacaktır
cezasız kalmamak Verb
tahmin imce kırk kadar olmalı
...'iği unutulmamalıdır. Sentence
şaka ediyor olmalısınız !
şaka mı ediyorsun
kulaklarınız çınlama mış olmalı
mallarınızın en iyi kalitede olması gerekmektedir

Yumruk, muşta
Tarak
bk. muşt