kişinin kendi yetki sınırları içinde hareket etmesi
gerçek faydalanıcı
Noun, Banking
yerine getirme vakti gelmiş bir sözleşme yükümlülüğünü yerine getirmemek
Verb
(sigorta) efektif nakit değeri
(sigorta) gerçek nakit değeri
fiili rakip, fiili rekabetçi
fiilî rakip
Noun, Competition Law
mahkemenin çağrısı üzerine duruşmaya gelen kişinin mahkemenin emirlerine uymaması
uğranılan zarar ziyanı gidermek veya telafi etmek için makul hasar tazminatı (cezai tazminat dışındaki tazminat
(sigorta) fiilen vuku bulan ölüm
aktiflerin paraya çevrilmesi için fiilen yapılan harcamalar
Noun
aktiflerin paraya çevrilmesi için fiilen yapılan harcamalar
Noun
hemen teslime hazır mallar
Noun
ilâhî lûtuf: iyilik yapmak ve kötülüklerden sakınmak hususunda Allahın lûtuf ve inayeti.
bilfiil çalışılan saatler
Noun
bilfiil çalışma saatleri
Noun
fiilen çalışma saatleri
Noun
doğrudan doğruya öğrenilmiş bilgi
uğranan zararın gerçek değeri
fiilen kötülük yapma kastı
gerçek piyasa hacmi (belli bir fiyata veya belli bir fiyat dizisi içinde yapılan bayi satışlarının toplamı
güncel nevroz
Noun, Psychoanalysis
ordunun efektif (göreve hazır) asker sayısı
eşya üzerinde fiili tasarruf
belirli bir faaliyetin yinelenme oranını saptamak için uygulanan gözlem tekniği
fiili hizmet süresi
Noun, Law
net dara (malların ambalajlanmadan önce ayrı tartılması
fiilen çalışılan saatler
Noun
fiilen çalışılan saatler
Noun
hakikaten, filhakika, aslında, aslını ararsan, işin doğrusu, daha doğrusu, nitekim.
Officially he is in charge, but in fact his secretary does all the work. He doesn't mind, in fact, he's very pleased.
I finished it yesterday, as a matter of fact: Aslında/daha doğrusu onu dün bitirdim.
fiilen çalışılan saatler
Noun
fiilen zilyetliğin deviri