bir şeye gücü yetmek
Verb
her şeye hazır olmak
Verb
şu farkla ki, bir fark varsa (o da).
If anything, my new job is harder than my old one: Bir fark
varsa, yeni işim eskisinden daha zor.
hattâ, üstelik, bil'akis.
If anything, you ought to apologize: Üstelik sen özür dilemelisin.
şiddetle, olanca/var kuvvetiyle, bütün gücüyle.
He works like anything: Bütün gücüyle çalışıyor.
It rains like anything: Şiddetli yağmur yağıyor.
We ran like anything to get away: Kurtulmak için var kuvvetimizle koştuk.
aşırı, pek çok, ifrat derecede.
(başka olasılıkları da işaret etmek için “falan/filan” anlamında kullanılır).
If Ali wants to call me or anything, I'll be here all day: Ali beni arar mararsa bütün gün buradayım.
asla, kat'iyen, sureti kat'iyede, hiçbir suretle.
The plans were anything but definite: Planlar
asla kesin değildi.
That little bridge is anything but safe: O küçük köprü kat'iyen emin değildir.
He's anything but fool: Hiç de aptal değildir.
anything but that: (Tek) bu olmasın da (ne olursa olsun).
…'den başka hiç, … hariç hiçbiri.
It is nothing but laziness: Tembellikten başka bir şey değil.
Anything but that: O olmasın da (ne olursa olsun).
herşey olabilir ama … değil
birazcık, bir nebze, bir miktar.
Do you ever see anything of him: Onu hiç gördüğünüz var mı?
If he is anything of a gentleman he will apologize: Efendi adamsa özür diler.
Are you anything of a musician: Müzikten anlar mısınız?
Senin dediğin gibi olsun
Sentence
Sen nasıl istersen.
Sentence
(a) onda hiçbir bozukluk/anormallik görmüyorum. (b) bunda hiçbir sakınca görmüyorum.
There's something wrong with him: Ona bir hal oldu; bu adamın şüpheli bir tarafı var.
önemli saymamak, mühimsememek.
bu belgede yer alabilecek aksi yöndeki hükümlere bakılmaksızın
Adverb, Law
Burada yer alabilecek aksi yöndeki herhangi bir hükme bakılmaksızın
Adverb, Law
...'de yer alabilecek aksi yöndeki hükümlere bakılmaksızın
Adverb, Law
...'de yer alabilecek aksi yöndeki hükümlere bakılmaksızın
Adverb, Law
yukarıda aksine bir hüküm olsa dahi
Adverb, Law