tasarrufundan belli bir miktarını ayırmak
Verb
gene de arada dağlar kadar fark olmak
Verb
birşeyi patlatarak yok etmek
Verb
birşeyi havaya uçurmak
Verb
dağılmak, darmadağınık olmak, kendiliğinden parçalanıp dökülmek.
I picked up the old book and it just came apart in my hands.
birbirinden uzaklaşmak, yolları ayrılmak, anlaşamamak.
They had been married for a long time, but gradually drifted apart until they separated.
parçalanmak, dağılmak, dağılıp dökülmek, parça parça olmak, bozulmak.
parçalanmak, birdenbire kopup ayrılmak.
birbirinden uzaklaşmak
Verb
iki yabancı gibi olmak
Verb
aralarına mesafe girmek
Verb
(gelir vergisi beyannamesi) ayrı oturma
aralarında dağlar kadar fark var
(a) çekip ayırmak, parçalamak, (b) şiddetle eleştirmek.
(bir kenara) ayırmak, ayrı koymak, tahsis etmek.
(a) sökmek, demonte etmek, parçalara ayırmak.
to take the engine apart: bir motoru sökmek. (b)
tenkit etmek, (sözle) hücum etmek.
She was taken apart for her controversial stand: Onun münakaşacı tutumu tenkit edilmişti. (c) iyice incelemek, elemek, didik didik etmek.
They will take your final report apart: Son raporunu iyice inceleyecekler.
ayırmak, koparmak, soruşturmak.
birinin haksızlığını kanıtlamak
Verb
birini kolaylıkla mağlup etmek
Verb
birini kolayca yenmek
Verb
birini yalancı çıkarmak
Verb
birini haksız çıkarmak
Verb
birini kolayca alt etmek
Verb
bir yeri iyice aramak
Verb
birşeyin yanlışlığını kanıtlamak
Verb
birşeyin yanlış olduğunu göstermek
Verb
birşeyin doğru olmadığını göstermek
Verb
birşeyi parçalarına ayırmak
Verb
bir yeri didik didik aramak
Verb
(a) eleştirmek, kötülemek, yerin dibine geçirmek, (b) azarlamak.
birini birinden ayırt etmek
Verb
biriyle birini ayırt etmek
Verb
birşeyle birşeyi ayırt etmek
Verb
birşeyle birşeyin farkını anlamak
Verb
birşeyi birşeyden ayırt etmek
Verb
ayırmak, tefrik etmek, birbirinden ayırt etmek.
I never can tell those two apart: Bunların ikisini
birbirinden hiç ayırt edemem.
tamamıyla farklı.
Their ways of life are worlds apart: Yaşama tarzları tamamıyla farklıdır.
müstesna, bundan başka, … istisna edilirse, ayrıca, -e ilâveten, … şöyle dursun.
apart from the cost, the hat doesn't suit me: Fiyatı şöyle dursun, şapka bana yakışmıyor bile.
Good work, apart from a few slight faults: Birkaç ufak yanlış müstesna, iyi bir ödev.
birşeyin yanlış olduğunu kanıtlamak
Verb
tamamen zıt.
to be poles apart/asunder: (fikirleri/düşünceleri/görüşleri/zevkleri vb.) birbirine
zıt olmak.
Politically they were poles apart.
...'i ...'den farklı kılmak
Verb
bir amaç için bir kenara para koymak
Verb