disgrace

  1. Noun rüsvaylık
  2. utanç, ayıp.
    His actions brought disgrace on his family. Being poor is no disgrace.
  3. rezalet, yüz karası, utanç verici/ayıp eylem, utandırıcı/yüz kızartıcı şeylere sebep olan kimse/şey.

    be a disgrace to one's family: ailesine yüz karası olmak.
    Doctors like that are a disgrace to our hospitals.
  4. gözden/itibardan düşme, menkûbiyet, idbar.
    be in disgrace: (a) gözden düşmek, menkûp olmak, (b)
    (çocuk) cezalı/kabahatli olmak.
    Mike is in disgrace because he won't eat his vegetables.
  5. gözden/itibardan düşürmek, rezil etmek, utanç getirmek.
    He disgraced himself last night by drinking too much.
ailesinin yüzkarası olmak Verb
utanç içinde kalmak Verb
bir ayıbı temizlemek Verb
birini rezil etmek Verb
bir partinin yüzkarası olmak Verb
birinin gözünden düşmek Verb
hoşnutsuzluk yaratmak, yaptığı iş tasvip edilmemek.