çevresini yanlış değerlendirme
batıllık
Noun, Religion-Faith
yalan dolanla kendine yol açmak
Verb
bir senedin sahteliğini iddia etmek
Verb
(birisine, özellikle aşkta) ihanet etmek, sadakatsizlik göstermek, aldatmak.
His wife played him false.
kazf
Noun, Religion-Faith
yanlış alarm, asılsız tehlike işareti.
Noun
beyhude/boşuna/yersiz telâş.
Noun
yanlış ve yanıltıcı beyan
dava konusu ile ilgili olmakla beraber gerçeğe uymayan veya kötü niyetle verilen cevap
yanlış tutuklama, sebepsiz tevkif, yasal bir temele dayanmadan ya da yasaya aykırı tutuklama.
Noun
hürriyeti tahdit
Noun, Law
(taşımacılık) yanlış ağırlık verileri
Noun
asma tavan
Noun, Construction
sahte veya hileli tazminat veya alacak talebi
sahtekârlık, aldatma, göz boyama, gerçeği gizleme.
Noun
yalancı/geçici tan, fecri kâzip, tan yerinde gün doğmadan belirip sonra kaybolan aydınlık.
Noun
yanlış açıklama
Noun, Law
maske, yüz maskesi.
put on a false face: sahte tavır takınmak.
Noun
yalancı yüksükotu
(Aureolaria): sıracaotugillerden sarı çiçekli bir ot.
Noun
sahte eşdeğer
Noun, Linguistics
yanıltıcı gemi işaretleri
Noun
yanlış negatif
Noun, Logic
altındaki bozuk veya düşük kaliteli malı gizlemek için iyi malların üste konulması yoluyla yapılan ambalaj
bir başkasının kimliğine bürünmek
Verb
aldatma amacı ile yanlış kimlik bildirme (üçüncü kişileri aldatmak ve bir çıkar elde etmek amacıyla başka
bir kimsenin adını ve kimliğini kullanma suç
davayı geciktirmek için yapılan itiraz
davacının gerçeğe aykırı olduğunu bilerek sırf davayı uzatmak için yaptığı defi
yanlış pozitif
Noun, Logic
dolandırıcılık kastı ile yalan beyanda bulunma
(aldatma niyetiyle) sahte davranış/görünüş/tavır, yalancılık, hile, sahtekârlık.
on/under false pretenses:
sahte hüviyetle/davranışla, sahtkârlıkla, yalanla
Noun
böbürlenme, şişinme, boş gurur.
Noun
yanlış gelir vergisi beyanı
yarım kaburga: göğüs kemiği ile birleşmeyen kaburga (insan kaburgalarının 5 çifti böyledir.)
Noun
(yarışta) hatalı çıkış.
Noun
gerçeğe aykırı beyan
Noun, Law
gerçekdışı beyan
Noun, Law
gerçeklerin çarpıtılarak beyan edilmesi
tökezleme, yanlış adım.
One false step and the climber would fall to his death.
Noun
hata, yanlış(lık).
The police were waiting for the suspect to make a false step.
Noun
malların gerçeğe uymayan tarifi
yalancı vampir
(Megatermatidae, Phyllostomatidae): yarasagillerden Afrika, Asya ve Avrupada yaşayan
ve yanlış olarak kan emdiği sanılan hayvan.
Noun
haksız verilen jüri kararı
sahte tartı aletleri
Noun
yalan beyanda bulunan tanık
yalancı tanıklık etmek
Verb
yanıltmak, gerçeği gizlemek.
yalancı tanıklık etmek
Verb
sahte tanıklıkta bulunmak
Verb
birine yanlış bilgi vermek
Verb
bile bile yanlış beyanda bulunmak
Verb
yalan beyanda bulunmak
Verb, Law
birine yalan beyanlarda bulunmak
Verb
gerçeğe aykırı beyanda bulunmak
Verb, Law
yalan beyanda bulunmak
Verb, Law
yanlış bir muhasebe kaydı düşme
sahte ad altında dolaşmak
Verb
boş ümitler beslemek
Verb
sahtekârlıkla kredi almak
Verb
kendini sahte unvan altında tanıtmak
Verb
(a) sahte bandıra ile çıkmak, (b)
mec. sahte kimlik/hüviyet takınmak.
olduğundan başka türlü görünmek.
gerçek hislerini saklamak
Verb
yanlış bir ad altında imza etmek
Verb
“doğru” veya “yanlış” diye cevaplandırılan sınav.
piyasaya sahte para sürmek
Verb