fill-in

  1. Noun yedek/vekil (kimse): bir kimsenin yokluğunda onun görevini geçici olarak yapan/yerini dolduran kimse.
  2. Noun özet, hulâsa, haber özeti, durumun kısa izahı.
(a) bilgi vermek, (gerekli/noksan bilgileri) sağlamak/tamamlamak.
Could you fill me in as to what
happened during my absence: Ben yokken olup bitenler hakkında bana bilgi verir misiniz? (b) (boşlukları doldurarak bir belgeyi/evrakı) tamamlamak.
fill in an application form/one's income tax return. (c) vekillik yapmak, görevden uzaklaşan kimsenin görevini üzerine almak.
to fill in for a colleague who is ill. (d) doldurmak.
to fill in a crack with putty. (e)
argo haber ulaştırmak, nakletmek, olup bitenleri anlatmak.
Friends filled him in on the latest news.
dolgu siparişi (stoku muhafaza etmek , sipariş anındaki bir yanlışlığı düzeltmek , ya da ilk sipariş
anında teslim edilmeyen malları sağlamak amacıyla