bir işi yüzüne gözüne bulaştırmak
Verb
kalpteki elektrik aktivitesinin durması
Noun, Medicine
kalpteki elektrik aktivitesinin durması
Noun, Medicine
yatık mermi yollu
Adjective, Military
sıcak haddelenmiş yassı çelik
Noun, Iron-Steel
Düz cam imalatı (NACE kodu: 23.11)
Noun, Trades-Professions
Düz camın şekillendirilmesi ve işlenmesi (NACE kodu: 23.12)
Noun, Trades-Professions
çift bemol: önüne konulduğu notayı 2 yarım ton uzatan işaret.
(a) tamamen başarısızlığa uğramak, etki/ilgi uyandıramamak, fiyasko vermek.
The poor performance fell flat. (b) bekleneni elde edememek, karşılığını görememek.
(a) tam/büyük bir başarısızlığa/akamete uğramak, etkisiz/başarısız kalmak.
The joke fell flat. (b) yüzükoyun düşmek, kapaklanmak.
Bill fell flat on the floor.
fall flat on one's face: pat diye yüzükoyun düşmek.
(ticaret) durgunlaşmak
Verb
(Br) kendi dairesinde oturmak
Verb
gelgit esnasında çamurların biriktiği arazi.
Noun
kurumuş gölün çamurlu yatağı.
Noun
(borsa) durgun açılmak
Verb
mal sahibinin kendinin oturduğu daire
koridorsuz (bir odadan ötekine geçilen) kat/apartman dairesi.
Noun
alıcının tahvilin ana parasından başka bir ödeme yapmaması
(Br) servis sağlanan daire
kulis, sahne geri-panosu.
(e) sesi:
glad, bat, act sözcüklerindeki
a'nın söylenişi gibi.
tekdüze duygulanım
Noun, Psychiatry
düz duygulanım
Noun, Psychiatry
düz açı, 180°'lik açı.
Noun
gazı kaçmış bira
Noun, Food-Kitchen
(Br) (hırsızlık için) meskene girme
üretim maliyeti (bir maddenin üretiminde gerçekten katılan hammadde , işçilik ve diğer masrafların toplamı
tüccarın satın aldığı mal karşılığında ödediği meblağ
(Br) kiralık dairede oturan apartman sakini
konjonktürün durgun olması
(gelir vergisi , US) götürü muafiyet meblağı
(US) vergiden muaf götürü tutar
(kısa mesafe taşımacılık) tek fiyatlı tarife
(Br) kiralık daire aranıyor
yelkenin uskota yakasını geminin ortasına getirmek.
(a) son hızla, büyük bir gayretle.
go flat out: alabildiğine koşmak, son gayretini sarfetmek.
go flat out for something: birşeyi elde etmek için elinden geleni yapmak.
to be working flat out: bütün gücü/gayreti ile çalışmak. (b) açıkça, apaşikâr, kesinlikle, açıktan açığa.
He called flat out for revolution: Açıktan açığa ihtilâl istedi. (c)
to be flat out: bitap düşmek; horlamak, horul horul uyumak; sızmak, zilzurna sarhoş olmak.
kat mülkiyeti
Noun, Civil Law
yassı ürün
Noun, Iron-Steel
(US) işlenmiş faizsiz rayiç
feshi ihbar olunmaz reassürans
sıklık ya da başka faktörleri dikkate almayan bir örnek ödeme oranı
yassı çelik
Noun, Iron-Steel
bütün vergi dilimlerine aynı oranda uygulanan vergi
sabit oranlı vergi
Noun, Taxation-Customs
patlak lastik
Noun, Automotive
çırpıcı
Noun, Food-Kitchen
bir menkul değer için ödenecek yıllık faizin söz konusu değerin satın alma fiyatı oranı ile ifade edilen getirisi
sabit oranlı getirisi olan bir menkul kıymetin sağladığı getirinin o andaki cari piyasa fiyatına oranı