h.e.

  1. high explosive.
  2. His Eminence.
  3. His/Her Excellency.
onun kadar sarhoş
o söz konusu olduğunda
alabildiğine koşarak, bütün hızı ile.
aklınca
tam gitmek üzereyken
acayip, öyle mi dedi? acayip
sahi mi? ne diyorsun? bak hele!
“He said you were crazy.” “ Did he, though ”: Senin için delidir
dedi.” “Bak yediği naneye!”
ağız ıyla kuş tutsa dahi
ne derse desin
bir kimseye gerekli şeyleri sağlamak Verb
entitled bir işçiye hakkı olan ihbar önelini vermek Verb
işçiye hakkı olan ihbar önelini vermek Verb
birini çocukluğundan beri tanımak Verb
he
o (erkek), kendisi. ç.:
they (onlar). İyelik hali:
his (onun).
their/theirs: onların(ki).
Nesnel hali:
him (onu),
them (onları).
he
kimse, şahıs.
he
erkek (şahıs/hayvan).
There was 3 he's and 2 she's in the litter of kitten.
he
(önek olarak) erkek.
he-goat: teke.
He
Helyum (simgesi). helium
He
helyum Noun, Chemistry
HE
high explosive.
HE
His Eminence.
HE
His/Her Excellency.
erkek gibi davrandı
az kaldı kaybediyordu
üç sularında geldi
dördüncü gelmek Verb
burnu bile kanamamak Verb
sonunda bizim dediğimize geldi
cehenneme kadar yolu var
O senin eline su dökemez. Sentence
milletvekili sıfat ıyla kovuşturulmadan muaf tutulmasını istedi
ona bakmaya tahammül edemiyordu
Karavanaya attı/isabet ettiremedi/boşa salladı.
söylemeden yaptı
zehirlenerek öldü
yaşıni göstermiyor
aldırış ettiği yok
Onun dünyadan haberi yok/Elifi görse mertek sanır/Kara cahilin biridir/Hiçbir şey bilmez/Şapı görse şeker sanır.
aklı başında değil, bunak, aptal, budala.
günde üç öğün yemek
birkaç sıyrıkla paçasını kurtardı
sonunda bana açıldı
düşmandan kaçtı
ona davetkâr bir bakış fırlattı
tıraş olurken çenesini kesmek Verb
eldivenlerini giymek mişti
kabul etmekten başka çaresi yoktu
çalışmaktan nefret eder
kendisine bir iş teklif edildi
Yine her zamanki marifetini yaptı.
kirayı almaya geldi
yokluğu fark ediliyordu
ayağı alçı da
had hudut bilmez
göz imden düştü
Meteliğe kurşun atıyor, meteliği/beş parası yok.
Meteliğe kurşun atıyor, meteliği/beş parası yok.
kendi canını acıtmak Verb
ayağını acıtmak Verb
geleceğini ima etti
temiz çalışmak ır
türk tabiiyetinde
(hastalıktan) ayağa kalktı
onun adına hareket ediyor
(İşte) gene başladı!
sahtekârlıktan uluslararası tutuklama emri var
beni görmeyi kafa sına koymuş
ağladı ağlayacak
çocuk diş çıkarıyor
işleri iyi gitmiyor
İşi ciddiye almıyor/umurunda değil/işin alayında.
elliye merdiven dayadı
acelesi var
herkese borçlu
form unda
neşesi yerinde
hemen hemen aynı
Amerikalı kim, o kim! (Ne münasebet, o Amerikalı değildir).
fiillerinden sorumlu değil
onun gibisi çok
form unda değil
Taşrada /şehir dışındadır.
yaşına göre uzun boylu
bu işin adamı
kabahat onda
öldü, Mevlâsına kavuştu.
(Br) ister istemez yapacaktı
O ne kurnazdır/ne hinoğlu hindir!
anasının gözüdür, hinoğlu hindir.
Son gülen iyi güler.
acele ile çıktı
bilmiyor ki
etrafına baktı
kimsenin eşlik etmemesini şart koştu
onu iki kez denedi
kalabalıkta kendine yol açmak Verb
güçlü erkek
erkekçe
cezasız kalmamak Verb
az kaldı öldürüyordu
bir lafı iki etmez
(a) İyi kürek çeker, (b) görevini iyi/hakkıyla yapar.
rüşvet almaz değil
ağır tazminata mahkûm oldu
bileğine kadar suda
kahramanlık nişanıyla taltif edildi
terfi ettirilmedi
ezici bir çoğunlukla seçildi
acele ile çıktı
Tam zamanında yetişti.
You know, none better, how poor I am: Ne kadar fakir olduğumu siz herkesten iyi bilirsiniz.
hiç pişmanlık duymadı
bana karşı soğuk davrandı
çok ısrar etti reddedemedim
Son gülen iyi güler.
Son gülen iyi güler. Sentence
beni öldürecek
İddia ediyor ki.
As Plato has it: Eflâtunun dediği gibi.
Rumor has it that the government will
fall: Söylentiye göre hükümet düşecek.
Bu, kayıp sayılmaz.
he had.
he would.
he shall.
elbet elbette yapacak
he is.
he's a writer.
he has.
he's got two cars.
(koşucu) Nefesi kesildi.
geveze geveze
akıllı
ceketi küçülmek Verb
Kendi başına buyruktur, kimseyi dinlemez.
onun parası var
bir tahtası eksik
Artık fazla oluyor, haddini aşıyor.
That's the limit! Bu kadar olur! Bu kadarı da fazla! Herşeyin
bir haddi var! Çekilir şey değil! Bundan fazlasına müsaade edemem.
within a two-mile limit: iki mil içinde.
on/off limits
ask. girilir/girilemez.
O ne kurnazdır/ne hinoğlu hindir!
düşkünezenlik etmek, düşene bir tekme de kendisi vurmak.
Kick him down: Vur abalıya!
kaç yaşında ?
acaba niye gecikti diyordum ?
galiba gelmeyecek
acaba ne yapıyor ?
acaba kim ?
ona inanılacak olunursa
Keşke gitseydi.
geldiği takdirde
gitme telaşı içinde kalemini unuttu
trene yetişmek için acelesinden şapkasını takside unuttu
kazara gelecek olursa
Kim olursa olsun.
en iyisi istifa etmek olurdu
düşmüş birine tekme atmak Verb
birinin karşı karşıya olduğu tehlikeleri gözü önüne koymak Verb
birini istediğini yapmaya bırakmak Verb
kör olası!
Mekânı cennet olsun.
Allah rahmet eylesin.
bayılmıştı , şimdi açılmak lıyor
birine sözünü tutturmak Verb
varıni yoğunu sarfetmek Verb
Köpeği an, taşı hazırla (Kendinden bahsedilirken çıkagelen biri hakkında söylenir). Adjective
Bu adamın zor tarafı dikkafalı olmasıdır.
hele bir … yapsın da görsün, haddine mi düşmüş (şiddetle red/uyuşmazlık ifade eder).
“Jo says he'll
go to town.” “The hell he will!” “Jo şehre gideceğini söylüyor.” “Hele bir gitsin de görsün! = Hele gitsin, ben ona gösteririm! = Haddine mi düşmüş gitmek!”
Nasıl bir tepki göstereceğini bilmek imkansız.
Nasıl bir tepki göstereceği bilinmez.
Ne yapacağı bilinmez.
Ne yapacağını bilmek imkansız.
Ne zaman döneceğini bilmek imkansız.
Ne zaman döneceği bilinmez.
Nereye gittiğini bilmek imkansız.
.. ile kendini avutmak uyor
zor durumda bulunmak, müşkülâta saplanmak.
kendisinden söz edilirken çıkagelen kişi için kullanılır
~ ne almak ~den atlamak ~ de bıçak vardı ~ nde durmak ~ ne düşmek ~ nde ka
Ne yapmaya çalışıyor?
Neyin peşinde?
sıralı sırasız
he
rout

he
H harfinin adı
he
Türkler’in İslâmiyet’i kabullerinden 1928 harf inkılâbına ... oldukları alfabenin otuzuncu harfi
he
Evet
he
Helyum elementinin sembolü