hold

English-Turkish Translation

  1. Verb tutmak.
    I held her hand. Please hold my book. She's holding the baby in her arms.
  2. Verb alıkoymak, saklamak, ayırmak.
    hold mercahndise until called for.
    hold a room: oda ayırmak.
  3. Verb bırakmamak, zaptetmek, elinde tutmak, zorla alıkoymak.
    They hold the child for ransom. The city is held by the enemy.
  4. Verb bulundurmak, tutmak.
    to hold one's head high: başını dik/yüksek tutmak.
    hold someone spellbound:
    birisini etkisi altında bulundurmak (büyülemek).
  5. Verb salıvermemek, alıkoymak.
    They are holding him on a vagrancy charge.
  6. Verb düzenlemek, tertiplemek, yönetmek, toplamak.
    to hold a meeting/a conference.
  7. Verb engellemek, engel/mani olmak, durdurmak, sınırlamak, geciktirmek.
    The dike held during the flood:
    Set, sel basmasına engel oldu.
    hold the price increases to a minimum: fiyat artışını sınırlamak.
    hold the press to insert a late story: son haberi de dercetmek için baskıyı geciktirmek.
  8. Verb sahip/malik olmak, (mevki vb.) işgal etmek, kontrol altında tutmak, hâkim olmak.
    to hold political
    office: siyasî mevkii olmak.
    He held his temper: Öfkesine hâkim oldu.
  9. Verb içermek, (içine) almak, istiap/ihtiva etmek.
    This bottle hold a quart. This theater holds 500 people.
    Life holds many surprises.
  10. Verb inanmak, kanaatinde olmak, kabul/tasdik etmek.
    We hold this belief. People once held that the earth
    was flat. He holds some strange ideas.
  11. Verb saymak, telâkki etmek, tutmak, yerine koymak.
    I hold you responsible: Seni sorumlu tutuyorum.

    I hold him to be a fool/that he's a fool/the view that he's a fool: Bence o budalanın biridir (Onu budala yerine koyuyorum).
  12. Verb (yasaya göre) karar vermek, hükmetmek.
    The court holds him guilty.
  13. Verb değerlendirmek, değer/kıymet biçmek.
    We held her best of all the applicants.
  14. Verb mecbur etmek.
    hold someone to his agreement/to his word: birisini anlaşmaya uymaya/sözünü tutmaya
    mecbur etmek.
    They held him to his promise.
  15. Verb yöneltmek, çevirmek, tevcih etmek.
    He held a gun on the cashier while an accomplice robbed the store.
  16. Verb dur(dur)mak, tutmak, kalmak, sabit olmak.
    hold your breath: Nefesini tut.
    hold yourself still:
    kımıldama, hareketsiz dur.
  17. Verb yapışmak, çözülmemek, bağlı kalmak.
  18. Verb sür(dür)mek, devam et(tir)mek, (aynı durumu) korumak/muhafaza etmek, bırakmak.
    The breeze held all
    day.
    hold silence: sessizliği korumak.
    hold the audience in suspense: dinleyicileri merak ve heyecan içinde bırakmak.
    I hope the nice weather will hold: İnşallah güzel havalar devam eder.
  19. Verb dayanmak, sebat etmek, taşımak, tahammül etmek.
    Will the rope hold? İp (yükü) taşıyabilir mi?

    The roof won't hold much weight: Çatı fazla ağırlığa dayanamaz.
  20. Verb
    hold with: tarafını tutmak, taraftar olmak, iltizam etmek.
    to hold with the new idea.
  21. Verb
    hold by/from/in/of
    etc.: (imtiyaz/unvan/paye/derece) taşımak, haiz olmak, elinde tutmak,
    sahip olmak.
    He holds a Ph.D. He holds the rights to hunt on this land. He holds a half share in the business.
  22. Verb
    hold to: sadık olmak/kalmak, sadakat/bağlılık göstermek.
    to hold to one's purpose. He held to his promise.
  23. Verb geçerli/cari/yürürlükte/muteber/doğru olmak, uygulanmak.
    That rule does not hold. This decision holds
    for all such cases. What he said still holds (=is still true).
  24. Verb sakınmak, çekinmek, kaçınmak, imtina etmek (genellikle emir kipi).
  25. Verb, Music (notayı) uzatmak.
  26. Verb (zihninde/kalbinde) tutmak, beslemek.
    to hold a grudge: kin beslemek.
    to hold a belief: inanç beslemek.
  27. Verb üzerinde uyuşturucu madde bulundurmak.
  28. Verb savunmak, müdafaa etmek, tutmak.
    hold the fort: kaleyi tutmak (savunmak).
  29. Noun tutma, yakalama, kavrama, tutuş, kavrayış.
    take/get/catch/lay hold of: tutmak, yakalamak.
    Get
    hold of the rope: Halatı (sıkı) tut!
    lose hold of: gevşetmek, (serbest) bırakmak.
  30. Noun tutamak, sap, kulp.
  31. Noun tutunacak yer, destek, dayanak.
    Can you find a hold for your hands so that you can pull yourself up?
  32. Noun alıkoyma, (özel bir maksat için) ayırma, saklama.
    to put a hold on a library book.
  33. Noun etki, tesir, nüfuz.
    to have a hold on a person.
  34. Noun, Music (bkz: fermata ).
  35. Noun kısa duraklama/aralık/fasıla, poz.
    a hold in the movement of a dance.
  36. Noun hapishane (odası), hücre.
  37. Noun tutucu, kap, bir şeyin içine konulduğu şey.
    a basket used as a hold for letters.
  38. Noun kale, müstahkem mevki.
  39. Noun, Maritime Traffic gemi ambarı, geminin iç tarafı, sintine.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

hold a mass of details in one's head
kafasında bir sürü ayrıntı tutmak Verb
hold by one's decision
kararına bağlı kalmak Verb
hold fast to one's purpose
sebat etmek Verb
hold firm to one's belief
inancına sımsıkı sarılıp elden bırakmamak Verb
hold in one's temper
kendine hâkim olmak Verb
hold one's attention
sürüklemek Verb
hold one's audience
dinleyicilerine kendini dinletmek Verb
hold one's audience
dinleyicilerini büyülemek Verb
hold one's breath
soluğunu tutmak Verb
hold one's choice
seçtiği şey üzerinde ısrar etmek Verb
hold one's counsel
fikrini kendine saklamak Verb
hold one's course
yoluna devam etmek Verb
hold one's course
rotasını izlemek Verb
hold one's fire
ateşini kesmek Verb
hold one's ground
yerini/durumunu korumak.
hold one's hand
bir işe girişmemek Verb
hold one's head high
gururunu/cesaretini kaybetmemek, tepeden/gururla/güvenle bakmak.
hold one's head high
(a) baş eğmemek, eğilmemek, mağlûp olmamak, (b) gururunu/izzetinefsini korumak.
hold one's horses
sakin olmak, sükûnetini korumak, soğukkanlı davranmak, acele etmemek, sabırlı olmak.
Hold your horses!
Sakin ol! Acele etme!
hold one's life of little account
hayatını hiçe saymak.
hold one's own
own (5).
hold one's own (against)
(a) mevkiini/durumunu korumak/muhafaza etmek, (b) yenilgiyi/mağlûbiyeti önlemek, başını kurtarmak.
hold one's own against all comers
savunmak Verb
hold one's own against all comers
bütün hasımlara karşı direnmek Verb
hold one's own in competitive markets
rakip piyasalarda tek başına mücadele etmek Verb
hold one's own with the best
en iyileriyle rekabet edebilir durumda olmak Verb
hold one's peace
dilini tutmak, susmak, konuşmamak.
hold one's peace
susmak, sükût etmek, bir şey söylememek.
hold one's reputation cheap
itibarına aldırış etmemek Verb
hold one's reputation dear
itibarına leke sürülmekten korkmak Verb
hold one's tongue
dilini tutmak, susmak, konuşmamak.
hold one's tongue
susmak, dilini tutmak, konuşmamak.
hold one's way in spite of all obstacles
bütün engellere karşın yolunda gitmeye devam etmek Verb
hold to one's opinion
fikrinde ısrar etmek Verb
hold up a mirror to one's contemporaries
çağdaşlarının aynası olmak Verb
hold up one's hands
teslim olmak Verb
hold/have someone in the palm of one's hand
(birisini) avucunun içine almak, bir kimse üzerinde büyük nüfuz ve kudreti olmak.
hold/stand one's ground
direnmek, ayak diremek, sebat etmek, yılmamak, boyun eğmemek.
Even though the boxer was hurt, he stood his ground.
lose one's hold on realities
gerçeklik duygusundan uzaklaşmak Verb
maintain one's hold over a district
bir bölge üzerinde hâkimiyeti olmak Verb
pick up and hold in one's arms
kucağına almak Verb
(ship) hold
ambar
anchor hold
demirin tutması.
cargo hold
yük ambarı
fore hold
bir yük gemisinde en başta olan ambar
legal hold
belge imha yasağı Law
master of the hold
ambarların havalandırılması gibi işlerle görevli
strangle hold
(a) güreşte boğma vaziyeti, (b) boğucu kuvvet/hakimiyet/etki.
take hold
tutmak, ele geçirmek, işi yürütmek.
hold ... responsible for ...
...i ...den mesul tutmak Verb
hold 4 typewritten pages
dört daktilo sayfası tutmak Verb
hold a course
bir rotada gitmek Verb
hold a debate
bir müzakere düzenlemek Verb
hold a decision over
bir kararı ertelemek Verb
hold a degree
üniversite diploması sahibi olmak Verb
hold a fair
fuar düzenlemek Verb
hold a feast
(Br) bir şölen düzenlemek Verb
hold a job
bir işi olmak Verb
hold a licence
lisansı olmak Verb
hold a post mortem
otopsi yapmak Verb
hold a profession
bir baltaya sap olmak Verb
hold a rank
rütbesi olmak Verb
hold a referendum
referandum yapmak Verb
hold all cards
bütün kozlar elinde olmak Verb
hold all the cards
bütün kozlar elinde olmak Verb
hold all the cards
tüm kozları elinde bulundurmak Verb
hold aloof
uzak durmak, yaklaşmamak, ilişki kurmamak.
hold aloof from sth
bir şeyden uzak durmak Verb
hold an action
bir davaya devam etmek Verb
hold an inquiry
soruşturma açmak Verb
hold back
alıkoymak, engel olmak.
hold back salary: maaşını alıkoymak.
Sickness held him back: Hastalık onu alıkoydu.
hold back
(a) çekinmek, kendini tutmak, (b) gizlemek, saklamak.
to hold back the truth. (c) söylememek,
gizli tutmak, sır saklamak, açığa vurmamak, (d) (işe/faaliyete) karışmamak, katılmamak, (e) alıkoymak, zaptetmek.
hold back ...
...'i frenlemek Verb
hold back information
bilgi saklamak Verb
hold by
(a) sadık/bağlı kalmak, (fikrinden vb.) dönmemek.
During the whole struggle he held by his principles.
(b) inanmak, doğru bulmak, desteklemek, aynı fikirde olmak.
I don't hold by some of strange ideas you believe in.
hold captive
esir tutmak Verb
hold consultation
konsültasyon yapmak Verb
hold consultation
danışmak Verb
hold consultation with sb
biriyle istişarede bulunmak Verb
hold copy
düzeltmek Verb
hold copy
musahhihlik yapmak Verb
hold copy
bir metnin düzeltmelerini okumak Verb
hold council
toplantı yapmak Verb
hold court
(bir topluluk içinde) kendine hayran kazanmak, sükse yapmak.
hold covered
sigortalı kişiye poliçe hazır olmadan sigortalı olduğunu bildirmek Verb
hold deliberations
müzakere yapmak Verb
hold discussions
müzakerede bulunmak Verb
hold down
(a) baskı/kontrol altında tutmak, baş kaldırtmamak, itaat altında tutmak, boyun eğdirmek, inkıyat ettirmek,
(b) (işi) iyi yürütmek/yönetmek, üstesinden gelmek.
He had held down a tough job for a long time. (c) indirmek, azaltmak, düşürmek.
We must try to hold prices down. (d) sınırlandırmak, tahdit etmek.
hold down expenditure
masrafları kısmak Verb
hold everything
bekle
hold everything
her şey dursun
hold facility
tutma olanağı
hold fairly steady
(İngiliz Lirası) sabit olmak Verb
hold fire
eleştirmemek Verb
hold fire
ateş etmemek Verb
hold fire
saldırmamak Verb
hold fire
karşı çıkmamak Verb
hold fire
ateş açmamak Verb
hold for the court
mahkeme için emaneten saklamak Verb
hold forth
hold1 (38).
hold forth
(a) önermek, teklif etmek, ileri sürmek, (b) lâfı uzatmak, uzun uzadıya konuşmak, sürekli konuşarak bıktırmak/kafa
şişirmek, nutuk çekmek.
hold good
doğru/geçerli olmak.
This rule holds good at all times and places.
hold hands
el ele tutuşmak Verb
hold harmless
beri kılmak Verb
hold harmless
berî kılmak Verb, Law
hold in
(a) tutmak, zaptetmek.
He was so angry he couldn't hold in his temper. (b) kendini tutmak, kendine/nefsine
hâkim olmak.
He held himself in for fear of saying something he would regret.
hold in abhorrence
tiksinmek Verb
hold in check
birini hep meşgul etmek Verb
hold in delay
geciktirmek Verb
hold in safe custody
emanette tutmak Verb
hold in suspense
kararsız durumda bırakmak Verb
hold instruction
tutma komutu
hold it
! kımıldama! davranma! öylece dur!
hold keep someone prisoner
birini hapis tutmak Verb
hold land
arazi sahibi olmak Verb
hold level
(borsa) değerlerin aynı düzeyde kalması
hold off
(a) uzakta tutmak, yaklaştırmamak, defetmek, (b) ertelemek, tehir etmek, sonraya bırakmak, geciktirmek.

to hold off buying a car. (c) (bir şeyi yapmaktan) kaçınmak, sakınmak, çekinmek.
hold office
iktidarda olmak Verb
hold on
aganta Maritime Traffic
hold on
(a) bırakmamak, salıvermemek, sımsıkı tut(un)mak, kavramak.
He held on to the overturned boat till
help came. (b) sürmek, sürüp gitmek, süregelmek, devam etmek.
The rain held on steadily all day. (c) (fikrinde/tutumunda) sebat etmek, (d) (Genellikle emir kipi): durmak, beklemek.
hold on there a minute! Bir dakika bekle!
hold on a bit! Yavaş, biraz dur!
hold on trust
emanet olarak tutmak Verb
hold oneself responsible
kendini sorumlu tutmak Verb
hold out
(a) sunmak, takdim etmek, (b) uzatmak.
hold out your hand! (c) dayanmak, varlığını sürdürmek,
devamlı/sürekli olmak.
Our supplies would not hold out much longer. (d) direnmek, boyun/baş eğmemek, teslim olmamak.
The soldiers held out for ten days until help arrived. (e)
argo gizlemek, saklamak, gizli tutmak, açıklamamak.
to hold out important information.
hold over
(a) ertelemek, tehir etmek, sonraya/geriye bırakmak.
The game has been held over until next week.
(b) süresi bittiği halde makamında kalmak, uzun süre elinde tutmak, (c) fazla (uzun süre) kalmak, süresini uzatmak.
The movie was so popular that it was held over for another week. (d) (tehdit veya kontrol için) elinde tutmak/kullanmak.
hold parliament
parlamentoyu toplanmaya çağırmak Verb
hold parliament
parlamentoyu toplantıya çağırmak Verb
hold pleas
savunmada bulunmak Verb
hold procuration
vekâletname sahibi olmak Verb
hold property
mülk sahibi olmak Verb
hold security
teminatlı olmak Verb
hold shares
hisse bulundurmak Verb
hold shares
hisse senetleri olmak Verb
hold someone in contempt
birini hor görmek Verb
hold someone in default
birini taahhütlerini yerine getirmemiş olmakla itham etmek Verb
hold someone in respect
birine saygı beslemek Verb
hold something against sb
ayıplamak Verb
hold something against someone
bağışlamamak Verb
hold state
oturmak Verb
hold state
ikamet etmek Verb
hold stocks
elinde hisse bulundurmak Verb
hold stocks
(US) elinde hisse senedi olmak Verb
hold stocks
hissedar olmak Verb
hold stocks
elinde hisse senedi olmak Verb
hold the boards
oyunu oyun çizelgesine göre oynamak Verb
hold the first place
başta gelmek Verb
hold the market
piyasayı tutmak Verb
hold the nation together
milleti bir arada tutmak Verb
hold the pedal down
(US) gaz pedalına basmak Verb
hold the stage
(sahne oyunu) tutunmak Verb
hold to
(söz, vait vb.) tutmak, sadık kalmak, sözünde durmak, (karar vb.'den) dönmemek, sebat etmek.
He holds to his promise.
hold together
(a) bir arada tutmak, (b) ayrılmamak, dağılmamak, çözülmemek, (c) tutturmak, raptetmek, birbirine bağlamak,
tespit etmek, sağlamlaştıtmak, (d) (ifade) tutarlı/anlamlı olmak, gerçeğe uygun görünmek.
hold true
geçerli olmak Verb
hold up
(a) (örnek) göstermek/vermek.
Grandfather always held up his youngest son as an example to follow.
(b) teşhir etmek, göstermek, arzetmek.
to hold someone up to ridicule: sözleriyle birini küçük düşürmek. (c) engellemek, geciktirmek, durdurmak.
The policeman held up the traffic. (d)
ABD- k.d. yolunu kesip soymak, silah tehdidi ile parasını almak.
The criminals held up the bank and took all the money. (e) desteklemek, yardım etmek, yardımda bulunmak, (f) durdurmak, (g) devam etmek, (durumunu /mevkiini) korumak/sürdürmek.
Sales held up well: Satışlar iyi gidiyor.
hold up one's head again: tekrar başını kurtarmak, (h) dayanmak, mukavemet etmek, (i) sükûnetini/metanetini korumak, cesaretini kaybetmemek.
The grieving mother held up for her children's sake. (j) gerçeğe uymak, doğruluğu anlaşılmak.
The police were doubtful first, but Tony's story held up. (k) kaldırmak, yükseltmek.
Sue held up her hand.
hold water
(a) sızdırmamak, su akıtmamak/geçirmemek, (b)
k.d. geçerli/makul/doğru olmak, gerçeklere uymak,

mec. su götürmek.
His story doesn't hold water.
hold water
mantıkî olmak, su götürmemek.
not hold water : sızmak, su almak, mantıksız olmak, su götürmek.
hold weak
(pazar) durgun olmak Verb
hold with
(a) aynı fikirde olmak, mutabık olmak, anlaşmak, mutabakat sağlamak, (b) onaylamak, tasdik/teyit emek,
muvafakat etmek, doğru bulmak, (c) (birisinin) tarafını tutmak.
hold your breath
soluğunu tutmak Verb
lay hold of
ele geçirmek Verb
to hold at gunpoint
silah tehdidi
to hold stocks
elinde hisse senedi olmak Verb
English-Turkish phrases from Zargan's own database