1. Conjunction eğer, şayet, … ise/-se/-sa, … takdirde, … halinde.
  2. Conjunction -e rağmen/mukabil/karşın … ise de, … olsa bile, … olmakla beraber.
    I'll do it even if takes me all
    day: Bütün günümü alsa bile bunu yapacağım.
  3. Conjunction … mi, olup olmadığını, acaba … .
    He asked if I knew German: Almanca bilip bilmediğimi sordu.
    Ask
    if he is at home: Evde olup olmadığını sor (= Sor bakalım evde mi?).
    Let me know if you are coming: Gelip gelmeyeceğini bana bildir.
  4. Conjunction edebî üslûpta
    if kullanılmadan fiil soru şekline sokulup “eğer, şayet … ” anlamı verilir:
    Were
    I in your place =

    If I were in your place
    : Yerinizde olsaydım.
    Should it be necessary =

    If it should be necessary
    : Gerekirse.
    Had I known earlier =

    If I had known earlier
    : Daha önce haberim olsaydı.
  5. Conjunction Olumsuz bir fiilden önce gelen
    if hayret, üzüntü, öfke, esef vb. bildirir.
    Well, if I haven't
    left my umbrella in the train! Bir de şemsiyemi trende unutmayayım mı!
    And if he didn't try to knock me down! Bir de beni vurup yere sermeye yeltenmesin mi!
    If he hasn't done it again! Hem de aynı şeyi gene yaptı.
  6. Noun belirsizlik, meçhul, bilinmeyen şey.
    The future is full of ifs.
  7. Noun koşul, şart.
    There are too many ifs in his agreement.
  8. = intermediate frequency: orta frekans.
bütün bunlar yetmezmiş gibi, bunlar da yetmezmiş gibi, üstüne üstlük Adverb
bütün bunlar yetmezmiş gibi, bunlar da yetmezmiş gibi, üstüne üstlük Adverb
kendini birşey sanmak Verb
birşey gibi yapmak Verb
birşeymiş gibi davranmak Verb
birşey gibi davranmak Verb
sanki, gûya, tıpkı, … imiş gibi, âdetâ.
It was as if the world has come to an end: Sanki dünyanın
sonu gelmişti.
He shook his head as if (he wanted) to say “No.”: “Hayır” demek ister gibi başını salladı.
as if I cared: Sanki umurumda! (Umurumda değil!)
looks as if … : … anlaşılıyor/görülüyor.
It looks as if you have no friends: Hiç dostun olmadığı anlaşılıyor (= Görülüyor ki hiç dostun yok).
sanki, … imiş gibi, gûya, sözde.
He acted as if he didn't know: Bilmiyormuş gibi davrandı.
As
if you didn't know: Sanki bilmiyor muydun(uz)? (= Muhakkak biliyordunuz = Bilmediğinize inanmam).
hattâ, … bile, … olsa da.
even if he came himself, I would not do it: O bizzat gelse bile bu işi yapmam.
birşey gibi hissetmek Verb
doğru değil, aslı yok, sebebi … değil, … için değil.
It isn't as if she weren't/isn't pretty = It
isn't as if she were/is ugly: Güzel olmadığı (çirkin olduğu) doğru değil (= Güzel olmasına güzel!)
I don't understand why she likes him so much, It isn't as if he's good looking at all: Onun nesine âşık bilmem, herhalde güzelliğine değil.
Galiba, görünüşe göre.
It seemed as if he didn't understand: Galiba anlamadı.
doğru değil, aslı yok, sebebi … değil, … için değil.
It isn't as if she weren't/isn't pretty = It
isn't as if she were/is ugly: Güzel olmadığı (çirkin olduğu) doğru değil (= Güzel olmasına güzel!)
I don't understand why she likes him so much, It isn't as if he's good looking at all: Onun nesine âşık bilmem, herhalde güzelliğine değil.
… gibi davranmak, … süsü vermek, … taslamak, yapar gibi görünmek.
ya … ise/olursa?
what if everyone who was invited comes? Ya davet edilenlerin hepsi gelirse?
gerektiği takdirde
en kötü ihtimalle, pek sıkışırsa/sıkıya gelirse.
If the worst comes to the worst , we can always go by bus tomorrow.
… olup olmadığını Noun
bir aksilik çıkmazsa
herşey yolunda giderse Adverb
bir aksilik olmazsa Adverb
bir aksilik çıkmazsa Adverb
eğer varsa
yapabilecek biri varsa
şu farkla ki, bir fark varsa (o da).
If anything, my new job is harder than my old one: Bir fark
varsa, yeni işim eskisinden daha zor.
hattâ, üstelik, bil'akis.
If anything, you ought to apologize: Üstelik sen özür dilemelisin.
olsa olsa.
You will find it in London if anywhere: Olsa olsa onu Londrada bulabilirsiniz.
gerekli görülen hallerde Adverb
gerekli görülen durumlarda Adverb
(Br) posta ile tebliğ edildiğinde
posta ile tebliğ edildiğinde
keşke, bari.
If even I could see her: Bari onu görebilsem.
… bile, şayet, eğer, kazara.
We seldom if ever go: Gitsek bile pek seyrek/nadiren gideriz.
If
ever you see him: Eğer onu görecek olursanız.
Now if ever is the moment to act: Harekete geçmenin tam zamanıdır (Harekete geçmenin zamanı varsa işte şu andır).
He's a liar if ever there was one: Yalancının tekidir (= Eğer bir tek yalancı varsa odur).
He is a poet if ever there was one: Dünyada tek şair varsa o da odur (Ben şair diye ona derim/şairlik ona yakışır).
seldom if ever = scarcely ever: nadiren, belki de (hemen hemen) hiç.
herşey yolunda giderse Adverb
bir aksilik olmazsa Adverb
bir aksilik çıkmazsa Adverb
herşey yolunda giderse Adverb
bir aksilik olmazsa Adverb
bir aksilik çıkmazsa Adverb
inşallah
ona inanılacak olunursa
yanılmıyorsam Adverb
seni bu işi yaparken yakalarsam
tabiri caizse Adverb
adeta Adverb
deyim yerindeyse Adverb
yanlış hatırlamıyorsam Adverb
yanlış hatırlamıyorsam Adverb
senin yerinde olsaydım Adverb
yanlış hatırlamıyorsam Adverb
ona bakılacak olursa
zahmet olmazsa
… olmasa idi.
If it hadn't been for the snow, we could have climbed tha mountain: Kar olmasaydı dağa tırmanabilirdik.
yanlış hatırlamıyorsam Adverb
hafızam beni yanıltmıyorsa Adverb
yanlış hatırlamıyorsam Adverb
yanılmıyorsam Adverb
adres değiştirmiş ise gönderene iadesi Noun
hafızam beni yanıltmıyorsa
hafızam beni yanıltmıyorsa Adverb
yanlış hatırlamıyorsam Adverb
yanılmıyorsam Adverb
gerekirse, icabında, icabederse, lüzumu halinde, zaruret halinde, hîni hacette.
gerekirse, icabında, lüzumu halinde.
aksi takdirde, hiç olmazsa, … değilse (de), … olmasa bile.
Her clothes are neat, if not stylish:
Elbiseleri modaya uygun olmasa bile, zarif.
hatta Conjunction
bu arada bir şey olmasa
keşke.
If only I knew: Keşke bilseydim.
If only Dad could see me now! Keşke babam bu günümü görebilseydi.
keşke.
If only wars would cease: Keşke savaşlar sona erse.
If only she would come: Keşke gelebilse.
Keşke gitseydi.
kabil
mümkün olursa
kabilse
talep edildiği takdirde
zorunlu hallerde Adverb
zorunlu olması halinde Adverb
öyleyse Adverb
işitilecek olursa
öyleyse Adverb
o takdirde Adverb
o halde Adverb
o vakit Adverb
madem öyle Adverb
o zaman Adverb
Eğer bu doğru ise, bu halde.
yanıt olumlu ysa
cevap olumlu olduğu takdirde
aksi sabit olduğu takdirde
gecikmesinde sakınca bulunan durumlarda Adverb, Law
gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Adverb, Law
sizce bir sakıncası yoksa Adverb
sizce bir mahsuru yoksa
zorunlu hallerde Adverb
zorunlu olması halinde Adverb
adreste bulunmadığı takdirde lütfen gönderene iade edin
işin kötü tarafı düşünüldüğünde
işin kötü tarafı düşünüldükte
en kötü şekle girerse
ister beğen ister beğenme
içinden öyle gelmek yorsa
dilerseniz Adverb
isterseniz Adverb
dilersen Adverb
istersen Adverb
(a) isterseniz, arzu ederseniz, hoşunuza giderse, (b) lütfen, rica ederim, (c) “işin garibi, tuhaftır
ki” anlamında şaşkınlık, hoşnutsuzluk, hayret vb. ifade eder.
The missing letter was in his pocket, if you please!: İşin garibi, kayıp mektup cebinden çıktı!
hatırlarsanız Adverb
sıkı ysa (kaba)
tabiri caizse Adverb
iş o kerteye gelince, durum ciddîleşirse, bıçak kemiğe dayanırsa.
Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Sentence, Idioms
İki ucu boklu değnek. Sentence, Idioms
renk vermemek Verb
sonsuz/nihayetsiz olarak, ilânihaye.
terzi elinden yeni çıkmış gibi.
gerekirse, icabederse, ihtiyaç hasıl olursa, gerektiği/icabettiği zaman, ne zaman lâzım olursa.
Take
money from the bank as the need arises.
Yanlışsam düzeltin. Sentence
ağız ıyla kuş tutsa dahi
sanmak, hissine/zehabına kapılmak, … gibi duymak/hissetmek.
I feel as if my leg were broken. My leg
feels as though it was broken.
Yaparsam kahrolayım = Vallahi yapmam.
Bahse girerim ki, … ise arap olayım.
I'll eat my hat if England wins tomorrow.
bu olmazsa Arap olayım.
Eğer … (yaparsam) kahrolayım = Dünyada … (yapmam) = … (yaparsam) bana da insan demesinler.
en iyisi istifa etmek olurdu
ama kamarada tek kişi kalmak istemesi fiili
gemiyle yolculuk yapan bir kişinin tek kişilik ücret ödememek için kamarayı paylaşmayı kabul etmesi
… gibi görünmek Verb
Biraz komik olacak, ama ...
İstediğin kadar dalga geç ama ...
beğenilmediği takdirde para iade olunur
neredeyse hepsi ...
neredeyse tamamı ...
tamamına yakını ...
çok, son derece.
He was nothing if not clever: Çok zeki idi.
He is nothing if not generous: Son derece cömerttir.
uzatılabilir
temdit edilebilir
pek nadiren
iki dirhem bir çekirdek olmak.
Peki ya ... ise ne olacak?
Ya ... ise?
Peki ya ... ise?
ya … ise/olursa? farzedelim ki.
What if it rains? Ya yağmur yağarsa?
Benim yerimde olsan ne yapardın?
Sen olsan ne yapardın?