ara sıra, zaman zaman.
Every now and again I remember good old days of my youth.
şimdi ankara'ya bağlamak nıyoruz
Kıyamet
Proper Name, Cinema
bundan önce.
by now: şimdiye kadar.
for now: şimdilik.
from now on: bundan sonra,
bundan böyle.
how now?: bu ne demek? bu nasıl şey?
now or never: ya şimdi, ya hiç.
till now = until now: şimdiye kadar.
up to now: şu ana kadar.
şimdi bile, o zaman bile, yine de, buna rağmen.
I have explained everything, but even now (then) she doesn't (didn't) understand.
arasıra, arada bir, zaman zaman.
arasıra, arada bir, zaman zaman.
derhal, hemen, şimdi, şu anda, vakit geçirmeden, gözümün önünde.
We must settle this problem here and now! Bu meseleyi derhal bir sonuca bağlamak zorundayız.
Finish your work here and now.
ne demek? bu da ne demek oluyor?
Sizi karı-koca ilan ediyorum.
(a) henüz, demin(cek), biraz önce.
He left home just now. (b) hemen şimdi, derhal.
I'll do it right now.
Bu konuyu geçelim.
Sentence
Bu konuyu şimdilik bir kenara bırakalım.
Sentence
Bu konuyu daha sonra konuşalım.
Sentence
şimdi, şu anda.
I'm reading a book now.
Adverb
hemen, derhal, derakap, vakit geçirmeden, gecikmeden.
I must go now.
Adverb
(a) o vakit, o anda, o zaman.
It was now one o'clock. (b) artık.
Having washed, they were now ready to eat: Yıkanıp temizlenmişlerdi, artık yemeğe hazırdılar.
He won't be long now: Artık nerde ise gelir.
Adverb
bugünlerde, şu sırada.
It' s pretty cold now.
Adverb
şimdi, bu şartlar altında.
I see now what you meant.
Adverb
imdi.
now, you don't really mean that.
Adverb
(bir emri/soruyu vb. kuvvetlendirmek için söylenir): hey, bana bak.
now stop that! Hey, bırak/yapma
onu!
now, what's going on? Hey, ne oluyor?
Oh, come now!: Haydi canım/amma yaptın ha!
well now! Allah Allah! Yok canım! Bak hele!
Adverb
mademki, … ise, …'e binaen, …'e göre.
now (that) you've seen him: Mademki onu gördünüz = Onu gördüğünüze
göre …
now that you've come, stay a while: Geldiğinize göre (bari) biraz kalın (Hazır gelmişken biraz kalın).
Conjunction
şimdiki (zaman), hal, halihazır, şu/bu an, günümüzün, çağımızın.
The now President: şimdiki Cumhurbaşkanı.
The time for action is now: Harekete geçme zamanı bu andır.
(a) yepyeni.
now clothes. (b) herşeyden haberi olan, kulağı delik.
now people.
kâh … kâh, bir … bir.
With prices now rising now falling, who knows what will it cost next year?
Fiyatlar bir yükselip bir düşüyor, bu durumda kim bilir gelecek yıl bunun fiyatı ne olacak?
ara sıra, zaman zaman.
Every now and again I remember good old days of my youth.
arasıra, bazen, arada sırada, kâh … kâh.
Now one boy does best, then another: Kâh bir çocuk iyi yapar, kâh öteki.
…'e gelince, şimdi gelelim … .
That matter is settled. Now for the next question: O mesele halledildi.
Şimdi gelelim bundan sonraki soruna (= bundan sonraki meseleye gelince …).
now for it: haydi/buyurun bakalım.
Haydi bakalım!
You're for it! İşin iş! Keyfin kekâ!
bayılmıştı , şimdi açılmak lıyor
kâh … kâh, bir … bir.
With prices now rising now falling, who knows what will it cost next year?
Fiyatlar bir yükselip bir düşüyor, bu durumda kim bilir gelecek yıl bunun fiyatı ne olacak?
hele şükür, çok şükür.
There now, I've at last got the engine started: Hele şükür, nihayet motoru çalıştırabildim.
(a) öyle ise, şu halde, peki.
now then, what happened? Peki, ne oldu? (b) sakın ha!, haydi!
bir bu, bir o; bazen biri bazen öteki.
Ha şöyle! Atana rahmet! Söz dediğin böyle olur!
hele şükür, çok şükür.
There now, I've at last got the engine started: Hele şükür, nihayet motoru çalıştırabildim.
(a) henüz, demin(cek), biraz önce.
He left home just now. (b) hemen şimdi, derhal.
I'll do it right now.
ABD'de 1960'lı yıllarda zencilerin sabırsızlığını
eski görüşlerin gençlerce reddedilmesini belirten deyim
(a) henüz, demin(cek), biraz önce.
He left home just now. (b) hemen şimdi, derhal.
I'll do it right now.
hemen şimdi, derhal, şu anda.
Stop that right now!
günümüzde olduğu gibi o dönemde de ...
Adverb
bugün olduğu gibi o zamanlarda da ...
Adverb
hele şükür, çok şükür.
There now, I've at last got the engine started: Hele şükür, nihayet motoru çalıştırabildim.
gelecek hafta bugün.
a week of Sundays: çok uzun zaman.
It will be a week tomorrow that he came: Yarın geleli bir hafta olacak.
week yesterday: geçen hafta dünkü gün.
ara sıra bir söz sıkıştırmak
Verb