asgariye indirmek, lüzumsuz fazlalıkları atmak/temizlemek, kısıtlamak.
When father lost his job, our living expenses had to be cut to the bone.
(birini) çok gücendirmek, rencide etmek.
The children's teasing cut her to the quick.
çok incitmek/yaralamak, kalbinden vurmak, derinden yaralamak.
gerçek değer ve mahiyetini meydana çıkarmak, ağzının payını vermek.
The big boy told John he could beat him, but John was a good boxer and soon cut him down to size.
gâvura kızıp oruç bozmak, öfke ile kalkıp zararla oturmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak, bindiği dalı kesmek.
öfke ile kalkıp zararla oturmak, başına dert açmak, gâvura kızıp oruç bozmak, keskin sirkenin zararı küpüne dokunmak.
ayağını yorganına göre uzatmak.
fiyatı kırılabileceği kadar kırmak
Fiil
fiyatları kırabileceği kadar kırmak
Fiil
birisine haddini/boyunun ölçüsünü bildirmek.
birine çok acı vermek
Fiil
birinin içine işlemek
Fiil
birinin gönlünü kırmak
Fiil
bir iş için biçilmiş kaftan
Velhasıl-ı kelam, ...
Zarf
Uzun lafın kısası, …
Zarf
darılmak, güvenmek, küsmek.