yararlılık ya da önemini yitirmiş
görmüş geçirmiş olmak
Fiil
iyi günler görmüş geçirmiş olmak
Fiil
çok para harcayarak eğlenmek
Fiil
en iyisi/uygunu/makulü/münasibi.
You had best phone your mother to tell her where you are going:
En iyisi annenen telefon edip nereye gittiğini söylemektir. {
NOT: Amerikan İngilizcesinde
You had best do it ile
You would best do it deyimlerinin ikisi de eş anlamlı olarak kullanılır. Fakat İngilterede ikinci deyim yanlış sayılır.}
daha makul/akıllıca/tedbirli/isabetli/uygun.
I had better go: Gitmeliyim/gitsem daha iyi olur.
You had better tell him: Ona söylemen(iz) isabetli/uygun olur.
or
best) = ought to: … iyi olur, en iyisi.
I had better go: Gitsem iyi olur/En iyisi ben gideyim.
tercihan, daha iyi(si).
I had (=I'd) rather not do it: Yapmasam daha iyi.
I had rather go:
Gitsem iyi olur= Gitmeyi tercih ederim= Daha iyisi gideyim= Bana kalırsa gideceğim.
or
sooner): yeğ tutmak, tercih etmek.
I'd rather: …'i tercih ederim.
I'd rather have a glass of milk.
I'd much rather he went with you: Seninle gitmesini tercih ederim.
fazla içmek, (içkiyi) fazla kaçırmak, sarhoş olmak.
Last night we have had a few too many.
içkiyi fazla kaçırmak
Fiil
iyi eğitim görmüş olmak
Fiil
uzun süredir iktidarda olmak
Fiil
kötü bir gece geçirmiş olmak
Fiil
eskiden tutuklanmış olmak
Fiil
berbat anlar geçirmiş olmak
Fiil
üniversite eğitimi görmüş olmak
Fiil
insanları çok tanımış olmak
Fiil
bir şeyi yapmak için talimat almış olmak
Fiil
(a) bıkmak, gına getirmek, artık tahammül edememek.
I've been working like a fool, but now I've had it. (b) yenilmek, yenilgiye uğramak, işi bitmek.
He was a great wrestler, but after this season he'll have had it.
ümit kalmamak, olan olmak, korktuğu başına gelmek.
I'm afraid we've had it: we missed the plane:
Korktuğumuz başımıza geldi: uçağı kaçırdık.
hukuk eğitimi görmüş olmak
Fiil
meslek eğitimi görmüş olmak
Fiil
(taksi şoförü) o gün sadece altı müşterisi olmak
Fiil
tıraş olurken çenesini kesmek
Fiil
eldivenlerini giymek mişti
kabul etmekten başka çaresi yoktu
(Br) ister istemez yapacaktı
acaba niye gecikti diyordum ?
Yapabileceğim birşey yoktu.
iki üniversiteden kabul geldi
Senden/ondan bıktım artık; İllâllah, burama geldi.
Artık dayanamıyorum!
Cümle
bir kimseye ödenmiş olan ve haksız olarak karşılığı alınmamış para
bir kimseye ödenmiş olan ve karşılığı haksız olarak alınmamış para
ne hatır ne de para uğruna elde edilemeyecek şey
yaşından fazla göstermek iyordu
isteyene ücretsiz verilir
iki dirhem bir çekirdek olmak.
~ ne almak ~den atlamak ~ de bıçak vardı ~ nde durmak ~ ne düşmek ~ nde ka
tercihen, en iyisi, bari.
I would sooner not go: Ben gitmesem daha iyi; gitmemeyi tercih ederim.
I really don't want to go there. I'd just as soon turn around and go back: Cidden oraya gitmek istemiyorum, en iyisi geri döneyim.
Death sooner than slavery: Ölüm esaretten yeğdir.
I would sooner die: Ölürüm de bunu yapmam.