age

English-Turkish Translation

  1. yaş.
    at my age: benim yaşımda.
    to be 30 years of age: 30 yaşında olmak.
    to be of an
    age to marry: evlenecek yaşta olmak.
    to be under age: küçük yaşta olmak.
    to be of an age: aynı yaşta olmak.
    full age: erginlik yaşı.
    the present age: bugünkü kuşak/nesil.
  2. çağ.
    in our age: çağımızda.
    the age we live in: yaşadığımız çağda.
    the Middle ages:
    Ortaçağ.
    the golden age: altın/saadet çağı.
    the age of youth: gençlik çağı.
  3. devir.
    the Stone age: Taş devri.
    the Ice age: Buzullar devri.
    the atomic age: atom devri.
  4. yaşlılık, ihtiyarlık.
    His eyes were dim with age: İhtiyarlıktan gözleri zayıflamıştı.
  5. çok/uzun zaman.
    It is an age (it is ages) since I saw him = I have not seen him for ages: Onu
    görmeyeli çok zaman oldu = Onu uzun zamandır görmedim.
    It will last for ages: Uzun zaman dayanır.
  6. yaşlan(dır)mak, ihtiyarla(t)mak, koca(t)mak.
    Fear aged him overnight: Korku onu bir gecede ihtiyarlattı.

    He is ageing rapidly: süratle ihtiyarlıyor.
  7. olgunlaş(tır)mak, geliş(tir)mek.
  8. eskitmek.
    to age wine: şarabı eskitmek.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

be in the flower of one's age
baharında olmak Verb
be saving for one's old age
ihtiyarlığı için tasarruf yapmak Verb
be saving for one's old age
ihtiyarlık için tasarruf yapmak Verb
lay aside money for one's old age
yaşlılığı için bir kenara para koymak Verb
leave an impress upon one's age
çağına damgasını vurmak Verb
look one's age
(hakikî) yaşını göstermek.
She looks her age (= seems as old as she in fact is).
You don't
look your age (= look younger than you are): Yaşını göstermiyorsun (olduğundan daha genç görünüyorsun).
make provisions for one's old age
yaşlılığı için para ayırmak Verb
personalize the spirit of one's age
çağının ruhunun temsilcisi olmak Verb
put away for one's old age
yaşlılık için saklamak Verb
put something aside for one's old age
yaşlılığı için biriktirmek Verb
save for one's old age
yaşlılığı için para biriktirmek Verb
save up for one's old age
yaşlılığı için biriktirmek Verb
to act one's age
yaşına göre hareket etmek.
to act/be one's age
davranışlarını yaşına uydurmak, yaşına göre hareket etmek, makul olmak.
according to age
yaş sırasına göre
achievement age
başarı yaşı.
air age
havacılık çağı
apprentice age
çıraklık yaşı
at a young age
küçük yaşlarda Adverb
at a young age
genç yaşta Adverb
atomic age
atom çağı: ilk atom bombasının kullanılması ile başlayan, atom enerjisinin askerî, sınaî, siyasî güç
olarak kullanıldığı tarihî çağ.
Noun
awkward age
delikanlılık çağı
basal age
temel yaş: özellikle Stanford-Binet anlak ölçerinde bireyin bütün soruları başarı ile yanıtladığı en yüksek yaş düzeyi.
be mature of age
olgunluk çağına ermiş olmak Verb
be nearing retirement age
emeklilik yaşına yaklaşmak Verb
be of military age
askerlik çağına gelmiş olmak Verb
because of his age
yaşı gereği
by reason of age
yaş nedeniyle
chronological age
kronolojik yaş Noun, Psychology
come of age
erişkinlik yaşına gelmek Verb
come of age
çağ atlamak Verb
come of age
erişkinliğe ulaşmak Verb
come of age
yetişkin olmak Verb
come of age
ileri düzeye ulaşmak Verb
coming of age
rüştüne varış
coming of age
reşit olma
coming of age
rüştüne kavuşma
coming of voting age
oy kullanma yaşına gelme
commercial age
tüketimden zevk alan yaş
compulsory school age
okula gitme zorunluluğu yaşı
compulsory school age
zorunlu okula başlama yaşı
computer age
bilgisayar çağı
decayed with age
ihtiyarlıktan çökmüş
declining age
ilerleyen yaş
depreciation for age
yaşlılık amortismanı
depreciation for old age
yaşlılık amortismanı
developmental age
gelişme çağı
die of old age
yaşlılıktan ölmek Verb
dispossession in age
yaşların nispetsizliği
disproportion in age
yaşlar arasında büyük fark
disqualified by age
yaş yüzünden çürüğe çıkarılmış
draft age
askerlik çağı Noun, Military
educational age
öğrenim yaşı
entry age
giriş yaşı
equal in age
aynı yaşta
evidence of age
yaş ça ehil olma
evidence of age
yaşça ehil olma
final age
(sigorta) nihai yaş
full age
rüşt yapı (yirmi bir yaş
full age
reşit
golden age
altın çağ: insanların barış ve mutluluk içinde yaşadıkları hayalî çağ. Noun
golden age
parlak çağ/devir, yükselme çağı: bir milletin tarihinde, edebiyatta vb. en büyük gelişme çağı. Noun
golden age
olgunluk çağı: insanın bilgi, tecrübe vb. bakımından en olgun olduğu çağ. Noun
golden age
emeklilik yaşı. Noun
green old age
dinç yaşlılık
group of age
yaş grubu
ice age
buzul çağı, cümudiye devri. Noun
ice age
buzul çağı Noun, Geography
in order of age
yaş sırasına göre
increased age
büyütülmüş yaş
information age
bilgi çağı Noun, Anthropology
intellects of an age
bir çağın büyük kafaları Noun
jet age
jet çağı
lawful age
reşit olma yaşı
lawful age
kanuni yaş
lawful age
rüşt yaşı
legal age
rüşt, erginlik yaşı.
limit of age
yaş haddi
machine age
makine çağı
marrigeable age
evlenme yaş
maturity of age
yaş olgunluğu
maximum age
azami yaş
mental age
zekâ yaşı
mental age
zihin yaşı Noun, Psychology
mental age
akıl yaşı Noun, Psychology
middle age
orta yaş, insan ömrünün orta yılları, 45-65 yaş arası. Noun
mil (e) age
mil başına verilen ücret
mil (e) age
mil hesabıyla uzaklık
mil e age
(US) şimdiye ve geleceğe ait değer veya yarar
minimum age
asgari yaş
minimum pension age
asgari emekliliğe ayrılma yaşı
missile age
roket çağı
nuclear age
atom çağı
of a certain age
yaşlıca
of adult age
erişkin
of age
(yasal hakların elde edildiği) reşitlik çağı, sinni rüşt.
to be/come of age: reşit olmak, sinni rüşte erişmek.
of full age
yirmi bir yaşına girmiş
of juvenile age
ergenlik çağında
of mellow age
olgun yaşta
of the same age
öğür
old age
yaşlılık, ihtiyarlık.
old age pension: yaşlılık aylığı.
old age pensioner: yaşlı emekli. Noun
on attaining full age
reşit olduğunda
over age
yaşı geçmiş
pension age
emeklilik yaşı
pension plan retirement age
emeklilik planında öngörülen emeklilik yaşı
pensionable age
emeklilik yaşı
post-truth age
hakikat ötesi çağ Noun, Politics-Intl. Relations
preschool age
okul öncesi yaş
privilege of age
yaş ayrıcalığı
privileges of age
yaş ayrıcalığı
progressive age
ilerleme çağı
reach lawful age
buluğa ermek Verb
responsible age
medeni hakları kullanmaya ehil
responsible age
reşitlik
retirement age
emeklilik yaşı
retiring age
emeklilik yaşı
ripe age
olgun şey
school age
okul çağı.
school-age: okul çağındaki. Noun
silver age
gümüş çağ, delikanlılık çağı: insan hayatının 4 çağından ikincisi.
space age
uzay çağı
supersonic age
süpersonik çağı
the authority of age
bir kimseye yaşın verdiği otorite
the present age
zamane
the stone age
taş deviri
under age
küçük olan
under age
reşit olmayan
under age
rüştüne ermemiş
under age
rüştünü kazanmamış
under statutory age
reşit olmayan
usher a new age
çağ açmak Verb
voting age
seçme yaşı Noun, Politics-Intl. Relations
voting age
oy kullanma yaşı Noun, Politics-Intl. Relations
weakness of old age
yaşlılığın zayıflığı
without distinction of age
yaş farkı gözetmeksizin
woman of full age
reşit kadın
working age
çalışma yaşı
age allowance
ya da evli çiftlerden yaşı 65'in üzerinde olana uygulanan vergi indirimi
age allowance
65 yaş üzerindeki bir kişiye
age allowance
yaşlılık indirimi
age bracket
yaş grubu
age bracket
yaş dilimi
age category
yaş kategorisi Noun, Anthropology
age difference
yaş farkı Noun
age distribution
yaşa göre dağılış: istatiksel bilgilerin yaş gruplarına göre dağılışı.
age for marriage
evlenme çağı
age gap
yaş farkı Noun
age group
yaş grubu
age grouping
yaş gruplarına ayırma Noun
age last birthday
son doğum günündeki yaş
age limit
yaş haddi.
age limit
yaş haddi Noun
age norm
belirli yaş gruplarının bedenî ve zihnî nitelikleri.
age of capacity
reşit olma yaşı
age of capacity
rüşt yaşı
age of entry
giriş yaşı
age of innocence
masumiyet çağı Noun
age of majority
rüşt yaşı
age of maturity
reşit olma çağı
age of nurture
yedi yaşından küçük
age prayer
kendi reşit oluncaya kadar davanın ertelenmesine ait talebi
age prayer
bir gayrimenkul davasında taraf olan küçüğün
age pyramid
yaş piramidi
age range
yaş dilimi
age sb
ihtiyarlatmak Verb
age scale
yaş cetveli
age structure
yaş yapısı
age well
yaşıni göstermemek Verb
attain the age limit
yaş haddine varmak Verb
average age
yaş ortalaması
average age
ortalama yaş
draft an age group
bir yaş grubunu askere almak Verb
income tax age exemption
gelir vergisi muafiyeti
jet- age aircraft
jet çağı uçağı
marriageable age
evlenilebilecek yaş
marriageable age
evlenme çağı
middle age spread
orta yaşta çoğu kişide görülen göbek bağlama
mil e age allowance
kilometre başına verilen ücret
mil e age charge
kur başına alınan ücret
mil e age tax
(US) yük taşıma vergisi
mil e age ticket
(US) bilet
of marriageable age
evlenme yaşı
old age assistance
(US) yaşlılık yardımı
old age insurance
ihtiyarlık sigortası Noun
old age insurance
(US) yaşlılık sigortası Noun
old age pension
(Br) yaşlılık sigortası Noun
old age pension act
(Br) yaşlılık emeklilik kanunu
old age pension fund
emeklilik fonu
old age pension fund
yaşlılık emekli aylığı fonu
old age pension insurance
yaşlılık emeklilik sigortası Noun
reach the age limit
yaş haddine erişmek Verb
reach the age limit
yaş haddini doldurmak Verb
school age children
okul çağındaki çocuklar
English-Turkish phrases from Zargan's own database