hot

  1. Adjective sıcak.
    a hot summer day. hot tea. The fire is hot. This food is too hot to eat.
  2. Adjective (a) kızgın, (b) sıcak tutan, ısıtan.
    This coat is too hot for summer wear.
  3. Adjective (a) acı, baharlı.
    hot pepper. (b) yakıcı.
  4. Adjective hiddetli, çabuk parlayan/öfkelenen.
    hot temper. hot with rage.
  5. Adjective (a) şehvetli, kızgın, (b) ateşli, heyecanlı.
    hot words.
  6. Adjective şiddetli, hararetli.
    Hottest battle of the war. a hot fight.
  7. Adjective (koku vb.) taze, keskin, kuvvetli.
  8. Adjective (haber) pek yeni, taze, sıcağı sıcağına.
    hot from the press.
  9. Adjective yakın, izi üzerinde, yakından izleyen, peşinde, kovalayan, polisçe aranan.
    to be hot on the trail
    of a thief: bir hırsızın izi üzerinde olmak.
    in hot pursuit: yakından izleyerek, peşini bırakmadan.
  10. Adjective (çocuk oyununda) hedefe çok yakın.
  11. Adjective (renk) koyu.
  12. Adjective gözde, rağbette, halktan rağbet gören.
    the hottest singer of the year.
  13. Adjective son derece şanslı/talihli, şansı yaver, yenilmez, yenme şansı büyük.
    a hot team. a hot crap shooter.
  14. Adjective saçma, zırva, acayip.
    That's a hot one.
  15. Adjective çok ilginç, heyecanlı, ilgi çekici, skandallı.
    a hot news story.
  16. Adjective (caz müziği) hareketli, oynak.
  17. Adjective (a) çalınmış, hırsız malı, kaçak.
    hot diamonds. (b) tehlikeli.
    This town got too hot for him.
  18. Adjective becerikli, mahir, mükemmel/çabuk yapabilecek durumda/mizaçta.
    Finish writing that story while you're
    still hot. He is not so hot tonight.
  19. Adjective, Electronics gerilim altında, yüksek gerilimli.
    a hot wire.
  20. Adjective ışınetkin, radyoaktif.
    hot debris left by a nuclear explosion.
  21. Adjective (maden işleme) kızgın, ağarmış, işlenebilecek derecede ısıtılmış.
    hot working: kızgın maden işleme.
  22. Adjective meşgul, faaliyet halinde.
    War news kept the wires hot.
  23. Adjective her an kullanmaya hazır, emre âmade, olağanüstü hallerde kullanmaya mahsus.
    The hot line between the
    White House and the Kremlin.
  24. Adjective münazaalı, ihtilâflı.
    a hot issue.
  25. Adverb hararetli/kızgın bir şekilde.
  26. Adverb sıcak sıcak, sıcak/kızgın iken, sıcak halde.
  27. Verb : ısıtmak, kızdırmak.
sıcak daldırma galvanizli çelik Noun, Iron-Steel
sıcak haddelenmiş Adjective, Iron-Steel
sıcak haddelenmiş rulo Noun, Iron-Steel
sıcak haddelenmiş yassı çelik Noun, Iron-Steel
sıcak haddelenmiş çelik Noun, Iron-Steel
sıcak haddehane Noun, Iron-Steel
sıcak haddelenmiş çelik Noun, Iron-Steel
Buhar jeneratörü imalatı, merkezi ısıtma sıcak su kazanları (boylerleri) hariç (NACE kodu: 25.3) Noun, Trades-Professions
Buhar jeneratörü imalatı, merkezi ısıtma sıcak su kazanları (boylerleri) hariç (NACE kodu: 25.30) Noun, Trades-Professions
fazla ısınmak Verb
(a) ısınmak, (b) kızmak, öfkelenmek.
kızma
azarlamak, haşlamak, cezalandırmak.
yemeği sıcak tutmak Verb
kurşun gibi (hızlı
teshin etmek Verb
kızıştırmak Verb
acısız
pek tatmin edici değil
(yiyecek/içecek) çok sıcak, dumanı üstünde, buram buram.
piping hot soup/tea.
aşırı
değerli
çok hevesli
istekli
çok heyecanlı
hararetle tartışılmış
kıpkırmızı kesilene kadar ısıtılmış
bilgili
(motor) ısınmak Verb
terlemek, sıcaktan bunalmak.
fırın gibi
hamam gibi
büyük heyecan içinde
akkor
ağız dalaşı
palavra, martaval, atmasyon, abartma, abartmalı/mübalâğalı söz/yazı.
kızgın
sağlam
becerikli
vadesinin bitimine çok az kalan senet
itfasına daha vakit olan hazine bonosu Noun
muaccel senet
henüz ele geçmiş olan
üfürme sıcak hava
delikanlılık ateşi
sıcak düğme (pazardan güçlü bir tepki almak amacıyla girişilen çaba
gözleme (tatlısı). Noun
grevdeki bir işyerinin ürünü
(beyzbolde) üçüncü oyuncunun bulunduğu köşe. Noun
haçlı çörek: üzerine haç şeklinde tatlı sürülmüş bir nevi çörek. Noun
sıcak sosis, sosisli sandviç. Noun
başka bir istasyondan televizyon programına yapılan nakildeki gecikme
düşkün, müptelâ.
hot for jazz: caz delisi.
fırından yeni çıkmış sıcak sıcak
yeni çalınmış eşya
taze çalınmış mallar Noun
din çığırtkanı
heyecanlı vaiz
çok hızlı satılması beklenilen yeni ihraç edilmiş hisse senetleri Noun
yeni ihraç edilmiş hisse senetlerine karşı talebin büyük olması
geçiş tuşu Information Technology
iki devlet başkanı arasındaki telefon hattı
direkt telefon hattı: özellikle devlet başkanları arasında önemli sorunlara çabuk çözüm yolu bulma amacı
güden her an emre âmade haberleşme kanalı.
Noun
(her zaman cevap veren) imdat telefonu. Noun
dinleyicilerden gelen telefon konuşmalarını yayınlayan radyo programı. Noun
stüdyoya telefon edenlerin konuşmalarının yayınlandığı bir radyo ya da televizyon programının sunucusu
sıcak bağ Information Technology
çalınmış para. Noun
(fazla faiz ve güvenlik sağlamak amaciyle) spekülatörler arasında çabucak el değiştiren para. Noun
sıcak para Noun, Economics
nihale
çok kısa kadın pantalonu. Noun
şehvet, kuvvetli cinsel arzu.
get/have hot pants for: -e karşı şiddetli cinsel arzu duymak. Noun
acı biber
(Capsicum). Noun
sıcak pembe Adjective
taşınabilir gaz veya elektrik ocağı. Noun
patatesli güveç: fırında pişmiş etli patates. Noun
tehlikeli/güç/nahoş iş, çetrefilli iş. Noun
fırında pışmiş patates. Noun
gramofon plağına ses kaydı esnasında tam soğumadan önce hava akımı vermek suretiyle yüzeyde su dalgası etkisi oluşturma
yakından takip, (düşmanı/hırsızı vb.) kovalama. Noun
sıcak takip Noun, Military
çok hünerli uçak pilotu. Noun
motoru yenilenmiş ve gövdesi tamir görmüş eski araba. Noun
motoru yenilenmiş eski araba süren. Noun
eski arabanın motorunu ve gövdesini yenileyen. Noun
hızlı/dikkatsiz araba süren. Noun
sıcak haddehane Noun
electric chair. Noun
üzücü/sıkıntılı/müşkül durum, ağır mes'uliyetli mevki.
be in the hot seat
mec. sorumluluktan kaçamamak. Noun
uçakta pilot fırlatma sandalyesi. Noun
iyi satmak an mal
sıcak makas Noun, Machines
reklam metinleri ve çizimlerinin hazırlanmasında yaratıcılığa ve yeniliğe yüksek değer veren reklam ajansı
çalınmış otomobil
cerbezeli, çok başarılı, ateşli, ateş gibi, tuttuğunu koparır.
a hotshot = hot shot young politician.
gösterişçi, gösterişli, zekâ ve hünerini parlak bir şekilde gösteren.
seri, yıldırım gibi, çok hızlı (giden/işleyen/çalışan).
a hotshot = hot shot express.
maharetli işçi, (sporda) iyi oyuncu.
itfaiyeci.
(sıcak) kaplıca, ılıca (sıcaklığı 37°C'den fazla olan). Noun
kaplıca Noun, Geology
kaynarca (Kaynak: Evrim Çalışkanları) Noun, Biology
elektrik iskemlesi
çalınmış hisse senetleri Noun
yeni ihraç edilmiş hisse senetlerinin fiyatının hızla artması
çok ilginç/değerli (kimse/şey), yaman adam. Noun
ateşli, ihtiraslı, cinsel bakımdan çabuk uyarılan kimse. Noun
çok heyecanlı/sürükleyici/açık saçık şey, görülmedik/olağanüstü nesne.
This movie is hot stuff. Noun
fırıncı çırağı.
öfkesi burnunda
çabuk kızan
öfkeli
boğucu sıcak
sıkı takip
(Br) yeni çıkan hazine bonoları Noun
yeni çıkan hazine bonoları Noun
sıcak su havuzu: birçok kimseyi alabilecek büyüklükte, ağaçtan yapılmış, suyu basınçlı ve sıcaklığı sabit tutulan yuvarlak havuz. Noun
kızgın, öfkeli, hiddetli.
be/get hot under the collar: kızmak, öfkelenmek.
kızışmak, şiddetlenmek, hararetlenmek, hızlanmak, şiddet/hız kazanmak.
Air raids began to hot up about
the beginnig of July.
Verb
canlandırmak, kızıştırmak, şiddetlendirmek, hızlandırmak, ilginç hale getirmek, heyecanlı bir konu haline
getirmek.
The studios had hotted up her come back.
Verb
savaş, harp, silahlı çatışma. cold war Noun
sıcak su. Noun
güçlük, müşkülât, çıkmaz, varta, baş belası.
get into hot water: belaya çatmak, çıkmaza saplanmak. Noun
bir elektriksel gösterge aleti
öfkeli sözler Noun
haddeleme
ocakta ısıtarak metallere şekil verme
ateşli bir tartışma
ihtilâflı/münazaalı/çekişmeli/tehlikeli konu.
The subject of abortion became a hot potato.
apseye sıcak tatbik etmek Verb
dağlanmak Verb
iyice eğlenecek olmak Verb
reformlara çok hiddetlenmek Verb
hemen arkasından (akabinde) yer almak Verb
neredeyse tutmak üzere olmak Verb
birinin topuğuna basmak Verb
kapış kapış gitmek Verb
gözlerine mil çekmek Verb
duraksamak, kararsız olmak, sık sık fikir değiştirmek, bir dediği bir dediğine uymamak, kâh öyle kâh
böyle demek.
He blew hot and cold about accepting the proposal.
bir dediği bir dediğini tutmamak, kâh öyle kâh böyle söylemek/davranmak, hem lehinde hem aleyhinde bulunmak.
hem sıcak hem de kuru
sıcak mevsimde
bir şeyin istenildiği gibi yürümediği için endişelenmek Verb
bir tartışma sırasında hiddetlenmek Verb
başına bela açmak Verb
başı belaya girmek Verb
başını belaya sokmak Verb
birini sebepsiz azarlamak Verb
bir sıcak basmak Verb
üşümekten bir titremek Verb
sıcak ve soğuk akarsuyu olmak Verb
dert/bela içinde, çıkmazda.
be in hot water : başı dertte olmak, çıkmaza saplanmak.
önemli bir şahsiyetmiş gibi davranmak Verb
yaz sıcağı sinirleri gerdiğinde ve kapıların önünde kalabalık gruplar toplandığında
uzun sıcak yaz
zenci mahallelerinde baş gösteren şiddet tehlikesi
birini sıvışmaya zorlamak Verb
tatsızlığa/anlaşmazlığa/nahoş olaya yol açmak, rahatını/huzurunu kaçırmak, başını belaya sokmak.
make
a place hot for someone: bir yeri bir kimse için cehenneme çevirmek/zindan etmek/durulamaz hale getirmek.
kötü davranarak veya güçlükler çıkararak birinin tahammülünü yitirip gitmesine neden olmak Verb
kızgın demirle damga basmak Verb
son haberler Noun
sıcağa dayanamamak
bir kere uygulanan kanun
çılgın coşku
son haberler Noun
sansasyonel haberler Noun
kapışılmak, çok satılmak.
kapışılmak, çok rağbet görmek, kısa zamanda satılmak.
The new book sold like hot cake.
birinin peşinde