and all

  1. ve saire, filân, ve bütün benzerleri.
    You sure you have enough gas and all? Yeteri kadar benzin DEVAMINI OKU
    vesaireniz olduğundan emin misiniz?
    Clever and all he is … : Bu kadar zeki filân olduğu halde … GİZLE
temelli/daimî olarak, büsbütün, bütün bütün, tamamıyla.
He has left the country for good.
bir daha dönmemek üzere gitmek Verb
herkes, hepsi, her biri.
ancak, yine de, bununla beraber, buna rağmen.
(genellikle kötü şeyler) ne ararsan var
olduğu gibi, bütün kusurları ile, kusurlarını gizlemeden, apaçık, iyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla, DEVAMINI OKU
eksiğiyle fazlasıyla, günahıyla sevabıyla GİZLE
Adverb
ve buna benzer şeyler.
I used to take drugs and all that when I was young.
falan filan
her birimiz
istisnasız herkes
(istisnasız) herkes, hepsi.
All and sundry know him: Onu bilmeyen yoktur (herkes bilir).
He DEVAMINI OKU
told all and sundry about it: Onu herkese söyledi.
to invite all and sundry: herkesi davet etmek. GİZLE
bütün şahsi malları Noun
halis, saf, katışıksız, hakikî.
He was a real friend, all wool and a yard wide.
âciz kalmak, işin üstesinden gelememek, becerememek, sakarlığı üzerinde olmak.
I feel all fingers DEVAMINI OKU
and thumbs. My fingers are all thumbs today, I really couldn't play the piano. GİZLE
Din veya İnanca Dayanan Her Türlü Hoşgörüsüzlüğün ve Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri, Dine DEVAMINI OKU
veya İnanca Dayalı Müsamahasızlığın ve Ayırımcılığın Bütün Şekilleriyle Ortadan Kaldırılması Hakkında Bildiri GİZLE
Noun, International Law
neresinden bakarsan bak Adverb
her açıdan Adverb
her bakımdan Adverb
bir şeyin istenildiği gibi yürümediği için endişelenmek Verb
bir sıcak basmak Verb
üşümekten bir titremek Verb
her boy ve stilde
bütün kural ve nizamlara karşı gelme
bütün harç ve masraflar dahil
Tüm Göçmen İşçilerin ve Aile Fertlerinin Haklarının Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme Noun, International Law
Bazı Dernek ve Kurumların Bazı Vergilerden, Bütün Harç ve Resimlerden Muaf Tutulmasına İlişkin Kanun Proper Name, Law
Hayat hep eğlenceden ibaret değildir.
her rütbe ve sınıftan
kesinlikle, kesin olarak, ilk ve son defa, son olarak.
The case was settled once and for all when DEVAMINI OKU
the appeal was denied: Yargıtayca reddedildikten sonra dava kesinlikle kapandı. GİZLE
kesinlikle, (ilk ve) son olarak, tamamıyla, bir çırpıda.
They had to be defeated once and for all. DEVAMINI OKU
I tell you once and for all that this must be done. GİZLE
bütün gün durup durup yağmak Verb
aslında, esas itibarıyla, genellikle, her halükârda, ekseriya, çoğunlukla, her ne olursa olsun, birçok DEVAMINI OKU
hallerde.
The President is called the head of state, but the prime minister, to all intents and purposes, is the chief executive: Cumhurbaşkanı devlet başkanıdır, fakat genellikle hükümetin icraatını başbakan yürütür. GİZLE
her bakımdan Adverb
her açıdan Adverb
en sonunda, sonuç olarak.
bütün ayıp ve kusurları ile
 
 
Bize Ulaşın
Geri-bildirimde bulunun