zorla/mütemadiyen tekrarlayarak kafasına sokmak.
Tom is lazy, and his lessons have to beaten into his head.
bütün gücüyle anlamaya çalışmak, kafa patlatmak, kafa yormak.
Some students are lazy, but others beat their brains and succeed.
kafa yormak/patlatmak, (birşeyi anlamak/çözmek için) bütün zekâsını/gücünü kullanmak.
She beat her brains out studying, but couldn't keep up with the rest of the class: Bütün gücü ile çalıştı ise de diğer öğrencilere yetişemedi.
göğsünü bağrını dövmek, dövünmek, feryat figan etmek.
gevezelik/boşboğazlık/zevzeklik etmek, saçma sapan konuşmak.
Stop beating your gums, I am too busy to listen to your meaningless talk.
zevzeklik/gevezelik etmek, saçmasapan konuşmak, zırvalamak.
başını taştan taşa vurmak, deveye hendek atlatmak, bütün gayretlerine rağmen başaramamak.
Trying to make him change his mind is just beating your head against a wall.
imkânsız işle nafile uğraşmak, başını taştan taşa vurmak.
bir kimsenin bilgisi/tecrübesi/uzmanlığı dışında.
He said that computer programming is off his beat.
bir kimsenin bilgisi/tecrübesi/uzmanlığı dışında.
He said that computer programming is off his beat.