kavgaya hazır.
to have a chip on one's shoulder: kavgaya bahane aramak/öfkesinden yanına varılamamak.
He's got a chip on his shoulder today; I think he's had an argument with his wife.
öfkesi burnunun ucunda olmak
Verb
koz: pazarlıkta lehte sonuç verebilecek husus.
Noun
(Pokerde en kıymetli olan) mavi fiş.
Noun
sağlam bir şirketin hisse senedi.
Noun
yedekte tutulan kıymetli mülk.
Noun
koz.
The airfield was a blue chip in the struggle for the military supremacy.
Noun
mısır yufkası/gevreği: mısır unundan yapılmış ufak ince gevrek.
Noun
ince patates kızartması, çips.
birşeyi koz olarak kullanmak
Verb
yontmak, çentmek.
Your son was chipping (away) at the table when I came in.
(a) ufalamak, parçalamak, parçalayarak tahrip etmek, parça parça etmek.
He finally chipped away the big stone. (b)
chip away at: kırmaya çalışmak.
All my life, little by little, you've tried to chip away at my hopes.
(a) iştirak etmek, (yardım için toplanan paraya) katkıda bulunmak, hissesine düşeni ödemek.
I could only afford to chip in a few dollars. (b) söze karışmak, pat diye bir fikir ortaya atmak.
tıpkı ebeveynine benzeyen, hık demiş burnundan düşmüş. (İltifat yollu söylenir).
You're a chip off the old block, my boy: Tıpkı babana benziyorsun.
hakimin kararla ilgili olarak jüriye söylediği sözler
Noun, Law
hareket ve konuşmasında ailesine benzemek
Verb
büyük ve güvenilir şirket
piyasada itimat kazanmış hisse senedi