hang

English-Turkish Translation

  1. Verb asmak.
    to hang curtains. hang your coat (up) on the hook.
  2. Verb yere eğ(dir)mek.
    to hang one's head in sorrow.
  3. Verb (ceza olarak) asmak: asarak idam etmek, ipe çekmek.
    He was hanged several weeks after being sentenced. DEVAMINI OKU
    He hanged himself from a beam in the attic. GİZLE
  4. Verb kaplamak, asarak süslemek.
    to hang a room with pictures. The wall was hung with paintings.
  5. Verb takmak, tespit etmek, tutturmak.
    to hang an ax to its helve.
  6. Verb yapıştırmak.
    to hang wallpaper.
  7. Verb (resmi galeride) sergilemek, teşhir etmek.
  8. Verb (kapı vb.'yi menteşelerle) yerine takmak.
  9. Verb (öfke vb. ifade eder):
    I'll be hanged if I do: Yaparsam Allah belamı versin! Ölsem yapmam!
    I'll DEVAMINI OKU
    be hanged = hang it = hang it all: Allah kahretsin! Allah belasını versin! GİZLE
  10. Verb (bir üyenin muhalif kalmasiyle jüri kararına) engel/mani olmak, engellemek, askıda/sürüncemede bırakmak.
  11. Verb asılmak, sarkmak, sallanmak, asılı olmak.
  12. Verb (asılarak) idam edilmek, ipe çekilmek.
    He was hanged for his crime.
  13. Verb (aşağı doğru) eğilmek, meyletmek, eğik/meyilli olmak.
  14. Verb (şarta) muallâk/bağlı olmak.
    His future hangs on the outcome of their discussion.
  15. Verb şüpheli olmak, kesin/kat'î olmamak, tereddüde düşmek.
  16. Verb ertelenmek, sürüncemede kalmak, askıda/muallâkta kalmak.
  17. Verb oyalanmak, gecikmek, asılıp kalmak, inat/sebat etmek.
  18. Verb havada asılı kalmak, sallanıp durmak.
  19. Verb
    hang on/upon: (a) dikkat etmek, dikkatle dinlemek veya nazarı itibara almak.
    She hung on the DEVAMINI OKU
    teacher's every word. (b) tâbi/bağlı/mütevakkıf olmak.
    It all hangs upon his decision. GİZLE
  20. Verb (resim/tablo vb.) sergilenmek, teşhir edilmek.
    His works hang in most major museums.
  21. Verb (jüri) karar verememek.
  22. Verb (vücut hatlarına) uymak, vücuda oturmak.
    That coat hangs well in back.
  23. Noun asılış, asılma, sarkma.
    I don't like the hang of the shirt.
  24. Noun anlam, mana, kavram, düşünce, kullanılış tarzı.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

hang (one's) head
mahcup olmak, utanmak, utancını/mahcubiyetini belli etmek.
hang heavy on one's hands
(zaman) bir türlü geçmek bilmemek Verb
hang heavy on one's hands
(zaman) geçmek bilmemek Verb
hang on by one's eyelids
pamuk ipliği ile bağlı olmak, tehlikeli/müşkül şartlar altında ümitsizce mukavemet etmek/direnmek/dayanmak. DEVAMINI OKU

The soldiers are still holding the fort, but they're hanging on by their eyelids. GİZLE
hang up one's hat
(mutad bir işe) son vermek, eleğini asmak.
At the age of 64, he hung up his hat (for the last time).
to hang one's head in shame
önüne bakmak Verb
to hang up one's hat
kilimi
(criminal) to hang
ipe çekmek Verb
(flag) to hang
çekmek Verb
(person) to hang
darağacına çekmek Verb
give/care a hang
(genellikle olumsuz tümcelerde) ilgilenmek, ilgi/alâka göstermek, alâkadar olmak, umursamak, umurunda DEVAMINI OKU
olmak, aldırış etmek.
He doesn't give a hang about anybody: Kimseye metelik vermez/aldırış etmez.
I don't care a hang: Bana vız gelir/umurumda değil! GİZLE
go hang
kahrolmak, unutulmak.
not to care a hang
hiç aldırmamak
hang (it) up
ahizeyı yerine koymak Verb
hang a jury
(US) jüride çoğunluğun görüşünden yana olmayarak bir jürinin karar vermesini engellemek Verb
hang a lamp from the ceiling
tavana lamba asmak Verb
hang a rap on sb
bir suçu birine yüklemek Verb
hang about at street corners for the pubs to open
sokak köşelerinde avare avare dolaşarak meyhanelerin açılmasını beklemek Verb
hang around on the street corners
ayak altında dolanıp durmak Verb
hang around/about
(a) başıboş/âvare dolaşmak, bir şeyin etrafında dönüp dolaşmak/dolaşarak beklemek,
argo havyar DEVAMINI OKU
kesmek.
I hung around for an hour, but he didn't come. (b) oyalanmak, vakit öldürmek.
Don't hang about, we have a train to catch. (c) (belirli bir maksat için) beklemek, uzaklaşmamak, ayrılmamak.
hang about, don't go away. GİZLE
hang at poise
muallakta olmak Verb
hang back
(a) çekinmek, imtina/tededdüt etmek, gerilemek, geri çekilmek/durmak.
The bridge looked so unsafe DEVAMINI OKU
that we all hung back in fear. (b) geri kalmak, arkada kalmak. GİZLE
hang by a hair
pamuk ipliğine bağlı olmak Verb
hang by a single thread
pamuk ipliğine bağlı olmak Verb
hang by a thread
pamuk ipliğine bağlı olmak Verb
hang by the eyelids
pamuk ipliğine bağlı olmak Verb
hang by the wall
kullanılmadan durmak Verb
hang down
sarkmak Verb
hang fire
(a) (mermi, bomba vb.) geç patlamak, (b) gecik(tiril)mek, ertele(n)mek, geriye/sonraya bırak(ıl)mak, DEVAMINI OKU
muallâkta/askıda kalmak.
The new project is hanging fire. GİZLE
hang fire
geciktirmek, sonraya bırakmak, ertelemek, tehir etmek, ara vermek, devam etmemek.
We are working very DEVAMINI OKU
hard in the new house, so our plans for a holiday must hang fire for a time. GİZLE
hang glider
atlataç: V şeklinde uçurtmaya benzeyen atlama plânörü. Pilot kendini altına bağlayarak uçurum vb.'den uçar gibi süzülerek atlar. Noun
hang gliding
uçatlama: V şeklinde uçurtmaya benzer plânörle atlama. Noun
hang heavy
(zaman) yavaş geçmek.
hang heavy
kasvet çökmek, canı sıkılmak.
I had nothing to do and time was hanging heavy on my hands.
hang in
sebat etmek, yılmamak, dayanmak, direnmek, cesaretini yitirmemek.
hang in the balance
şaşırıp kalmak, tereddüde düşmek, ne yapacağını/ne olacağını bilmemek.
hang in there
sebat etmek, yılmamak, dayanmak, direnmek, cesaretini yitirmemek.
hang loose
istifini bozmamak.
hang on
(a) tutunmak, (el ile) yapışmak, sıkı tutmak.
hang on (to the strap), the bus is starting. (b) DEVAMINI OKU
(telefonda vb.) beklemek, ayrılmamak.
I'm afraid the line is busy, would you hang on? I finish work at 5, but I'll hang on till half past to meet you. (c) sebat etmek, (bir işe) devam etmek, dayanmak, dişini sıkmak, sabretmek, peşini bırakmamak.
You must be tired, but try to hang on till all the work is finished. (d)
hang upon ile ayni anlama gelir.hang (19), (e)
hinge on ile ayni anlama gelir. istinat etmek, dayanmak, bağlı olmak.
The story hangs on the relationship between 2 sisters. (f)
hang on someone's lips: (birisini) hayran hayran dinlemek, dikkat etmek.
He hung on her lips/on her every word. GİZLE
hang on !
(telefon) bir dakika bekle
hang on sb's lips
birinin ağzından çıkan her söze kulak vermek Verb
hang on sb's lips
iki dudağının arasında olmak Verb
hang on the lips of
kulak vermek, dikkatle dinlemek.
hang on to
tutunmak Verb
hang on to sb
birine tutunmak Verb
hang on to sb
yanaşmak Verb
hang one on
(a) birisine vurmak, darbe indirmek, (b) körkütük/zilzurna sarhoş olmak.
hang onto
(a) saklamak, muhafaza etmek, beklemek.
We should hang onto the house and sell it later when the prices DEVAMINI OKU
are higher. (b) tutunacak yeri/istinatgâhı olmak, yardım görmek, destek bulmak, dört elle sarılmak.
The old man had only his religion to hang onto when he lost his family. GİZLE
hang out
(a) (dışarı) sark(ıt)mak, as(ıl)mak, (b)
argo (bir yerde) oyalanmak, boş vakitlerini (bir yerde) DEVAMINI OKU
geçirmek, (c)
argo oturmak, ikamet etmek, kalmak.
He hangs out in an old house. (d)
let it all hang out
argo kendi işi ile meşgul olmak. GİZLE
hang out flags
sokaklara bayraklar asmak Verb
hang out the laundry
çamaşırları asmak Verb
hang out the laundry
çamaşır asmak Verb
hang out with someone
biriyle takılmak Verb
hang out with someone
biriyle birlikte zaman geçirmek Verb
hang out with someone
biriyle birlikte dolaşmak Verb
hang over
(a)
hang over from: …'den kalmak, süregelmek.
This custom hangs over from the old days. DEVAMINI OKU
(b) tehdit etmek, … üzere olmak, vukuu yakın olmak.
The danger of war hung over the Europe for ten years. (c)
hang over one's head: (kötü bir ihtimal bir kimseyi) tehdit etmek, Demoklesin kılıcı gibi başında asılı durmak.
The examinations are hanging over her head, that's why she can't sleep at night. GİZLE
hang round
(US) avare avare dolaşmak Verb
hang something on
takmak Verb
hang something on
sallandırmak Verb
hang something out
birşeyi dışarıya asmak Verb
hang together
(a) birbirine sadık kalmak, birbirinden ayrılmamak, daima beraber olmak, dayanışmak, (b) birbirine sıkı DEVAMINI OKU
sıkıya tutunmak/sarılmak, (c) birbirine uymak, mantıklı/insicamlı/tutarlı olmak.
His story doesn't hang together. GİZLE
hang up
(a) (çengele/çiviye vb.) asmak, (b) (telefonu) kapatmak.
I was so angry I hung up on her (while she DEVAMINI OKU
was talking): Öyle kızdım ki (daha o konuşurken) telefonu yüzüne kapattım. (c) gecikmek, geri kalmak, geri bırak(ıl)mak, ertele(n)mek, tehir etmek.
The peace talks were hung up while the representatives spoke to their governments. (d)
Avust. (atı) bağlamak. GİZLE
hang up
güçlük, engel, takıntı, takınak, ketleme, ürkeklik, korku, sıkıntı.
He's got a hang-up = hang up about DEVAMINI OKU
flying: Uçmaktan korkar. GİZLE
Noun
hang up wallpaper
duvara kâğıt yapıştırmak Verb
be/hang in the balance
nazik/kritik/güvensiz durumda olmak, askıda/muallâkta olmak.
off balance: dengesiz, kararsız, DEVAMINI OKU
hazırlıksız, tehlikede, sonu şüpheli. GİZLE
get the hang of
manasını kavramak, işletme sırrını öğrenmek.
get the hang of something right away
kapmak Verb
get the hang of sth
(kullanılışını, usulünü vb.) anlamak, öğrenmek, alışmak, yolunu yordamını bulmak.
He had never used DEVAMINI OKU
a computer before, but it didn't take him long to get the hang of it. (b) (esasını/ruhunu/maksadını vb.) anlamak/kavramak.
I didn't quite get the hang of what he said. GİZLE
have someone hang something on
taktırmak Verb
have someone hang something up to dry
serdirmek Verb
hold on/hang on like grim death
(güçlüklere rağmen bir şeye) var kuvvetiyle sarılmak, yılmadan/azimle devam etnek.
let it all hang out
gevşemek Verb
let it all hang out
kendini bırakmak Verb
let it all hang out
canının istediğini yapmak Verb
let something hang down
sarkıtmak Verb
no evidence on which you could hang a cat
en ufak bir delil bile yok
not to hang back from
geri kalmamak
to give someone enough rope to hang himself
birinin yanlışlarını düzeltmemek, hata yapmasına göz yummak, sonu felakete giden tutumunda serbest bırakmak. DEVAMINI OKU

Give him enough rope and he will hang himself: Bırak kendi haline, sonunda belasını bulacak. (kendi ipini kendi eliyle çekecek). GİZLE
to hang a claim on peg
bahane göstererek hak iddia etme
to hang a grievance on peg
şikâyet vesilesi
to hang about
oyalanmak, bulunduğu yerden ayrılmamak/uzaklaşmamak.
to hang sb
sarkıtmak (argo) Verb
to hang sb
sallandırmak Verb
English-Turkish phrases from Zargan's own database
 
 
Bize Ulaşın
Geri-bildirimde bulunun